Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Joe Biden ile yaptığı görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında, "Son derece yararlı ve samimi bir görüşmeydi" ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, " Küresel ekonomik ve güvenlik mimarisinde köklü değişimlerin yaşandığı dönemden geçiyoruz. Bölgesel aktörlerin etkisi ve ağırlığı günden güne artıyor. Son 1,5 yıldır koronavirüs salgını bu değişimi hızlandırmıştır. Ekonomiden, ticarete, toplumsal hareketlerden, kamu güvenliğine kadar salgının artçı sarsıntılarına şahit oluyoruz. Salgınla beraber İslam karşıtlığı ve ırkçı akımların dünyanın çeşitli yerlerinde yaygınlaştığını görüyoruz" dedi.
Erdoğan, "Sorun çözme mekanizmaları işlerliklerini kaybediyor. Salgınla beraber ekonomileri kötüleşen az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere yönelik yardımların şarta bağlanması adalete, hakkaniyete bağlı olan inancı aşındırıyor. Dünyanın içinde bulunduğu manzara bize NATO'nun da üzerine inşa edildiği ittifak, dayanışma ruhunun önemini göstermiştir" şeklinde konuştu.
Erdoğan, "NATO'nun hem belirleyiciliği ve sorumlulukları artmıştır. Üye devletler kurucu ilkelere sahip çıkmalı, ittifakı güçlendirmelidir. NATO'nun sağladığı güvenlik şemsiyesinde ittifak her yerde aktif rol üstlenmelidir. Dönem sorumluluktan kaçma değil elini taşın altına koyma dönemidir. Zirve vesilesi ile özellikle ABD Başkanı Joe Biden'la az evvel bir araya geldik. İttifakın önümüzdeki 10 yıl haritasını teşkil edecek 2030'a ilişkin önemli kararlar alındığı zirvemizi tamamladık" dedi.
Erdoğan, "NATO'nun güvenliğine yönelik tehdit, meydan okumalar hakkında görüş alışverişinde bulunduk. NATO'yu askeri bakımdan muhkem hale getirirken siyasi bakımdan tahkim edilecek kararlar aldık. Stratejik konseptin günümüz şartlarla güncelleme sürecini başlatan kararlar aldık" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasına şöyle devam etti:
Terörle mücadele başta olmak üzere Türkiye'nin öncelik, hassasiyet ve haklı beklentilerini müttefiklerimizin dikkatine sunduk. Ancak burada üzülerek bir hususun altını çizmek istiyorum. Terör meselesinde örgütler arasında ayrım yapan, iyi terörist, kötü terörist sınıflamasına giden çarpık düşünce ne yazık ki kendini koruyor. Bunun terör örgütlerine cesaret vereceği açıktır. DEAŞ tehdidinin yeni isimler altında varlığını sürdürmesi, terörle mücadele rehavet ve çifte standardın yeri olmadığını göstermiştir.
Türkiye DEAŞ'a karşı mücadele etmiş, Suriye'den sökülüp atılmasını sağlamış tek NATO müttefiğidir. İdlib'de tesis ettiğimiz güven atmosferi ile yeni bir insani trajedinin ve büyük göç dalgasının önüne geçtik. Son günlerde İdlib'e yönelik rejim ve PKK/YPG saldırılarının yoğunlaşması bu bölgeyi tekrar kaosa sürüklemeyi amaçlamaktadır. Geçen Cumartesi YPG/PKK terör örgütü Şifa hastanesini hedef alıp insanları katletmiştir. Bu örgütün kanlı yüzünü göstermeye kafidir.
Zirve hitabımız ve ikili görüşmelerimizde PYD/PKK'ya verilen desteğin sonlandırılması gerektiğini açıkça dile getirdik. Suriye'nin bir terörist yetiştirme kampına dönüşmesinin önüne geçmeye çalıştık. 9 bine kadar yabancı terörist savaşçı yakalayıp, ülkelerine geri gönderdik. 100 bini aşkın terör şüphelisine ülkemize giriş yasağı koyduk. Yakalayıp kaynak ülkelere teslim ettiğimiz teröristlerin ellerini kollarını sallayarak serbestçe dolaşabilmesi, hatta kimi ülkelerde terör eylemi yapabilmesi büyük zaafiyettir.
Türkiye yabancı terörist savaşçıların engellenmesine yönelik çabalarında tek başına bırakılmıştır. Ülkemiz Suriye mahreçli düzensiz göç yükünü yalnız başına omuzlamak durumunda kalmıştır. Türkiye'ye verilen taahhütlerin çoğu yerine getirilmemiştir.
Meşru hükümetin daveti üzerine sağladığımız hem Libya'nın uzun süre iç savaşa sürüklenmesi engelledi hem siyasi sürecin önünü açtı. Dağlık Karabağ'da 30 yıllık gecikme ile olsa adalet tecelli etti, bölgede umutlar yeniden yeşerdi. Yeni bir dönemin kapıları aralandı. Ülkemizin sınırları dışında yürüttüğü müttefiklerimizin güvenliğine katkı sunan operasyonlara ittifak tarafından güçlü destek verilmesi tercihten öte zorunluluktur.
Müttefiklerimiz sığ hesapları bir yana bırakıp Türkiye ile tam dayanışma sergilemelidir. ABD Başkanı Joe Biden'la az evvel bir araya geldik. Gündemimizde yer alan konularla ilgili kapsamlı görüş alışverişinde bulunduk. Görüş ayrılığı yaşadığımız meseleleri, ortak çıkarları yapıcı bir yaklaşımla ele aldık.
Yapacağımız ortak çalışmaları sayın Biden ve ekibiyle görüştük. Türkiye DEAŞ'la mücadeleye destek vermenin yanında NATO'nun sınırının, müşterek çıkarların savunucusu olmuştur. Salgın sonrası ortaya çıkacak yeni fırsatları dikkate alarak aramızdaki ekonomik potansiyeli değerlendirdik.
İki müttefike ve stratejik ortağa yakışır şekilde doğrudan diyalog kanallarını etkin kullanma hususunda mutabık kaldık. İkili işbirliği, bölgesel istişare mekanizmalarının yeniden canlandırılması gerektiğinin altını çizdik. Neticede son derece yararlı ve samimi bir görüşme oldu.
Sayın Biden'la önümüzdeki dönemde bu hedefler doğrultusunda işbirliğimizi arttıracağız. Türkiye-ABD ilişkilerinde çözülemeyecek hiçbir mesele olmadığını tam tersine zengin bir görünüm sergilediğini düşünüyorum. Türkiye ile ABD'nin bundan sonra da aynı hassasiyetle çalışmalarını yürüteceğine inanıyorum.
Zirve marjında bir diğer görüşmeyi Birleşik Krallık Başbakanı sayın Boris Johnson'la yaptık. Dost, müttefik ve stratejik ortak olarak ikili işbirliğini sürdürme irademizi karşılıklı olarak vurguladık.
Video konferansla sıklıkla konuştuğum Şansölye Merkel ile yüz yüze görüştüm. Sayın Micotakis'le görüşmemizde yeniden canlandırdığımız diyalog mekanizmalarının sürdürülmesini kararlaştırdık. Pozitif gündemi destekleyecek adımların atılması hususunda fikir birliğine vardık. Hatta görüşmelerimizi ikili yapalım, daha da ilerisi görüşmelerimizi özel hattan yapmak suretiyle araya birilerini sokmanın anlamı yok kararına vardık.
İspanya, Hollanda, Fransa Başbakanı ile biraraya geldik. Litvan ve Leton mevkidaşlarımla görüşmelerim oldu. 24 Haziran'daki zirve öncesinde Türkiye-AB ilişkileri konusunda görüş alışverişinde bulundum. Dün ayrıca Macaristan Başbakanı ile verimli ikili bir görüşme yaptık."