Dış politikada yaşanan kriz her geçen gün büyüyor. F-35 programından çıkarılan Ankara, 1 milyar 400 milyon doların peşine düştü. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “ABD, Türkiye’nin F-35’ler için yaptığı ödemenin karşılığını F-16’larla geri vermeyi teklif etti” şeklindeki açıklamasının ardından Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da F-16 gündemine ilişkin konuştu. Akar, “Stratejik müttefikimiz, dostumuz ABD’den hem F-16 tedariki hem de elimizdeki bazı uçakların modernize edilmesi için teknik çalışma başlatıldı” ifadelerini kullandı.
BirGün'ün haberine göre öte yandan Uluslararası Mali Eylem Görev Gücü (FATF), Türkiye'yi kara para aklama ve ‘terörizmin finansmanı’ ile mücadele konusunda yeterince çaba göstermeyen ülkelerin bulunduğu gri listeye aldıklarını duyurmasının yankıları da sürüyor. CHP Ankara Milletvekili Levent Gök, FATF’nin Türkiye’nin gri listeye almasına ilişkin, Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’ın yanıtlaması istemiyle TBMM’ye soru önergesi verdi.
Siyaset bilimci uzmanlarla Ankara’nın F-16 hamlesini, Halkbank Davası’nı ve ‘gri liste’ meselesini konuştuk.
BÜTÜN FATURA ÖNLERİNE GELECEK
Türkiye’nin gri listeye alınmasını değerlendiren Siyaset Bilimci Prof. Dr. İlhan Uzgel, Batı’da AKP karşıtlığının vurgulandığı bir döneme giriş yapıldığına dikkat çekerek şöyle konuştu: “AKP ile Batı arasındaki makasın açıldığını söyleyebiliriz. Şimdiye kadar AKP hükümetinin bazı faaliyetlerini tolere ediyorlardı. Artık önümüzdeki süreçte öyle bir politik evreye geçtik ki AKP’nin hatalarını göz ardı etmeyeceklerini söylüyorlar. Kayıtları yavaş yavaş ortaya dökecekler ve faturayı AKP hükümetinin önüne koyacaklar.”
Halkbank’ın ABD temyiz mahkemesi tarafından yargılanabileceğini hükmetmesine ilişkin de konuşan Uzgel, “Amerika bu tür durumlarda geçmişte 9 milyar dolara kadar ceza veriyordu. Bunun ekonomik boyutu ne kadar olacak bilemiyoruz. Politik boyutuna baktığımızda ise ABD, Türkiye’ye S-400 alacağına dair ısrar edersen seninle başka alanlarda hesaplaşırız demek istiyor. Halkbank gibi durumları bu yüzden AKP’nin önüne getiriyorlar. AKP’nin karşısında verebileceği hiçbir cevap da yok, esas sorun bu.” ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Price ve Erdoğan arasındaki çelişkili açıklamaları da değerlendiren Uzgel, şunları kaydetti: “Bu tür çelişkili açıklamalarda hükümete artık güvenmiyoruz. Çünkü kamuoyuna defalarca gerçekçi olmayan durumlar sunuldu. Dolayısıyla güvenilirlik sorunu olan bir hükümet ile karşı karşıyayız. Bu durumun içeriğine bakarsak, 1.4 milyar doları kaptırdılar. Ne uçağı ne de parayı alabiliyorlar. Bunun bedelini parça parça hepimiz ödüyoruz. O parayı AKP yönetimi varken ödemeyeceklerini düşünüyorum. Batı ile ilişkilerinde de bölgesel ilişkilerinde de hükümet çok zor bir durumda.”
DENGE POLİTİKASI MÜMKÜN DEĞİL
Türk ve Amerikalı yetkililerin arasındaki çelişkili açıklamaları değerlendiren Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Sıtkı Egeli ise, “İki taraf arasındaki temaslarda taraflarca verildiği düşünülen mesajlar ile karşı tarafın anladıkları veya anlamak istediklerinin birbirinden bir hayli farklı olduğunu gösteriyor. Doğru düzgün bir diyaloğun mevcut olmadığını veya tarafların o diyalogda karşı tarafı doğru şekilde anlayamadıkları veya anlamak istedikleri açık” dedi. Türkiye’nin F-35 için ödemiş olduğu 1,4 milyarın geri alınıp alınmayacağına ilişkin Egeli, “Eğer ABD tarafı geri ödemeye yanaşsa bile, çok karmaşık ve taraflar arasında mutlaka görüş farklılıklarını barındıran bir tablo ortaya çıkmasını beklemek gerçekçi olur” ifadelerini kullandı. Türkiye Rusya'dan S-400 gibi ABD ve NATO için stratejik mana taşıyan bir savunma sistemi değil de başka bir savunma ürünü alsaydı, ilişkilerde bu tür bir gerilme ve tıkanma yaşanmayacağını belirten Egeli’nin değerlendirmesi şöyle: “Geçmişte örnekleri var; Türkiye'den Rusya'dan güdümlü tanksavar füzeler aldı örneğin, ama konusu bile yapılmadı. Ama S-400 alımı o kadar çizgi dışı bir adıma karşılık geliyor ki, önümüzdeki dönemde Rusya'dan yapılacak ve normalde ilişkileri etkilememesi beklenebilecek daha sıradan savunma ürünü alımlarının da, ABD tarafında derhal ve abartılı şekilde gündeme oturması, ABD medyası ve Kongresi'nin tepkisini tetiklemesi beklenmeli. Zira, ilişkilerde belli bir eşik ve kırılma noktası aşıldı; bu arada Türkiye ABD sistemi içerisindeki tüm savunucularını kaybetti. Dolayısıyla, hem Rusya, hem ABD'yi gözeten bir denge politikası S-400 kararına kadar mümkün olabilirdi, hatta gerekliydi de. Ama geldiğimiz noktada artık pek mümkün değil. Çünkü iki tarafın da birbirine yönelik bakış ve algıları dramatik şekilde kötüleşti.”