2008 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde başlayan ve tüm Dünya’yı etkileyen finansal kriz sonrasında daha da önem kazanan bir kavram finansal okur-yazarlık.
Bu kavram bireylerin (finansal tüketicilerin), gelirlerini yönetebilmeleri, bütçe yapabilmeleri, uygun finansman kaynakları seçebilmeleri ve yatırımlarını makul bir risk seviyesinde gerçekleştirebilmeleri için gerekli teknik bilgiye sahip olmalarını ve ilgili dokümanları anlayabilmelerini ifade etmekte.
Finansal krizlerin temelinde yatan nedenlerden birinin, finansal tüketicilerin yeterli bilince ve teknik bilgiye sahip olmadığının tespit edilmesi finansal okur-yazarlığı önemli hale getirmiştir. Öyle ki OECD ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası organizasyonlar sorunun çözümüne yönelik girişimler başlatmışlardır. Örneğin, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve bazı özel sektör kuruluşları “kendi paramı yönetebilirim” adı altında Dünya’nın birçok yerinde eğitim programları yürütmektedirler. OECD, üye ülkelerin hükümetlerine finansal eğitimi kendi ulusal eğitim politika ve uygulamalarına dahil etmeleri yönünde tavsiyede bulunmaktadır.
Finansal krizlerin nedenleri arasında sayılan bu sorunun çözümü elbette eğitimde. Gelişmiş ülkeler her konuda olduğu gibi bu konuda da önemli mesafeler kat etmişler. Örneğin birçok Avrupa ülkesinde finansal eğitim ilkokul seviyesine kadar indirilmiş ve yetişkin eğitim programları da devlet kurumları desteği ile yürütülmektedir. Türkiye’de ise durum pek parlak değil, 2009 yılında yapılan “genç nesil” adlı bir araştırmanın sonuçlarına göre finansal okur-yazarlık seviyesinin oldukça düşük olduğunu gösteren bulgular elde edilmiş.
Çok ciddi bir genel eğitim sorunu olan Türkiye’de bu bulgular şaşırtıcı değil tabi ki. Ancak çözüme yönelik küçük adımlar da atılmıyor değil, örneğin Sermaye Piyasası Kurulu’nun öncülüğünde 2010 yılından itibaren sonra çeşitli seminerler, konferanslar ve eğitim programlarıyürütülmekte. Ayrıca Türkiye Sermaye Piyasası Birliğitarafından verilen eğitimler ve yayınlar sözü edilmeye değer.
Finansal okur-yazarlığa yönelik eğitimler, dört önemli konuda finansal tüketicilerin bilgi seviyelerini yükseltmeyi, verecekleri finansal kararlarda makulü yakalamalarını sağlamayı ve böylece sürdürülebilir sağlamlıkta bir finansal sistem yaratmayı amaçlar. Gelir, bütçeleme, finansman ve yatırım olmak üzere dört alanda yeterli teknik bilgiye sahip olan ve ilgili göstergeleri anlayıp yorumlayabilen birinin vereceği kararların daha isabetli olacağını ve kişisel finansal krizlerden nispeten uzak kalacağını söylemek mümkün.
Peki, borsa yatırımcısı açısından finansal okur-yazarlık ne anlama geliyor? Diğer finansal tüketicilere göre hisse senedine yatırım yapanlar için çok daha önemli olduğuna kuşku yok. Çünkü diğer yatırım araçlarına göre daha fazla dalgalanan hisse senedi fiyatları, yatırımcısına daha fazla risk yüklemekte. Yüksek risk üstlenmek, bu riskin iyi yönetilmesi şartıyla, yüksek karlılığı beraberinde getirir. Riskini iyi yönetmek ve yüksek kazanç elde etmek içinde teknik bilgi bakımından daha donanımlı olmak gerekiyor.
Bu noktadan hareketle; hisse senedine yatırım yapan birinin, borsayı etkileyebilecek ekonomik büyüme, enflasyon, işsizlik, uluslararası fon akımları, faiz oranları ve döviz fiyatları gibi makro ekonomik göstergeleri ve piyasa verilerini doğru algılaması ve yorumlaması gerekiyor. Ancak bu yetmez, ayrıca bir şirketin mali tablolarını okuyabilmeli, bu tablolardaki kalemlerin ne anlama geldiğini bilmeli ve şirketin değeri konusunda bir fikre ulaşmalıdır. Buna şirketin temel analizi diyoruz. Daha bitmedi, şirketin daha önceki fiyat hareketlerini gösteren grafikleri inceleyebileceği ve geleceğe yönelik tahminlerde bulunabileceği bir teknik bilgiye de sahip olması gerekiyor. Bu çalışmanın adı da teknik analiz.
Özetle; borsa yatırımcısı makro ekonomik göstergeleri analiz ederek hisse senedi alıp almayacağına, temel analiz yaparak hangi hisse senedini alacağına ve teknik analiz yaparak da seçtiği hisse senedini ne zaman alacağına karar veriyor. Elbette bütün bu analizleri yapabilmek de teknik bilgi birikimi gerektiriyor. Türkiye’nin yaygın eğitim sisteminde bu tür finansal eğitim, hele hele de böyle çok daha ayrıntılı eğitim, maalesef yer almıyor. Bu durumda iş başa düşüyor; her borsa yatırımcısı hisse senedine yatırım konularında kendi kendini eğitmeli, kendisini akılcı kararlar verebilecek bir bilgi seviyesine ulaştırmalıdır.
Gerekli teknik bilgiye sahip olmadan da hisse senedine yatırım yapılabilir. Kendinize iyi bir yatırım danışmanı veya portföy yöneticisi bulursunuz ve onun önerileri doğrultusunda alım satım yapabilirsiniz. Ancak bu durumda, yatırım yaptığınız hisse senedi riskinin yanında bir de “yatırım danışmanı riski”üstlenmiş olursunuz. Eğer yatırım danışmanınız/portföy yöneticiniz doğru kişi ise sorun yok. Ya yanlış kişi ise… “yandı gülüm keten helva”.