Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’in Banka Notlarından Sorumlu Global Başkanı James Longsdon dünyanın en büyük bankalarının da zorlu bir sürece girdiğini, başka yerlerde de dolarize olmuş bankacılık sektörlerinin bulunduğunu, ancak Türkiye’nin geniş bir bölge içinde kur risklerine karşı en kırılgan ülke olduğunu söyledi. Bankaların yabancı para likiditeye erişimlerinin TCMB’ye daha bağımlı hale geldiğini belirten Fitch’in Türk Bankalarından Sorumlu Direktörü Lindsey Liddell de makroihtiyati düzenlemeler göz önüne alındığında, kredi büyümesinin kısa vadede yavaşlamasını beklediklerini söyledi.
Dünya'nın haberine göre Liddell “Ticari ve kurumsal borçlulara verilen yerel para cinsinden kredilerdeki fiyatlandırma kısıtlamaları, bankaların kredileri fiyatlama kabiliyetine zarar veriyor. Bu, bankaların borç verme iştahını zayıfl atacaktır. Kredi büyümesi, seçim öncesi zayıflayan makro görünüm, piyasa oynaklığı ve açıklanan düzenlemeler karşısında duyarlı olmaya devam ediyor” dedi. Liddell ayrıca, artan makroekonomik dengesizlikler (enfl asyon ve cari açık), zayıf küresel büyüme, kötüleşen dış ortam, tüm dünyada artan faiz oranları ve düşük dış likidite tamponları nedeniyle mevcut politika karışımı sürdürülemez olduğundan, TCMB’nin 2023’te para politikasını eninde sonunda sıkılaştıracağını da ekledi.
■ Büyük merkez bankalarının sıkılaştırma politikaları karşısında Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerdeki bankaları neler bekliyor?
JAMES LONGSDON: Yüksek faiz oranları gelişmekte olan ülkelerdeki banka karlılıklarına katkı sağlayacaktır. Net faiz geliri, tipik olarak gelişmekte olan ülkelerde banka toplam gelirlerinin gelişmiş piyasalara göre daha büyük bir payıdır (ortalama yüzde 70+). Ancak yükselen enfl asyonla birlikte artan faizler aktif kalitesini de baskılayacaktır. Dolardaki yükseliş gelişen ülke bankaları için ek bir risk teşkil etmektedir, çünkü birincisi; güçlü bir dolar, gelişmekte olan ülke kredi notlarını baskılar ve ikincisi; dolarize olmuş gelişen ülke bankacılık sektörlerinde finansman ve yabancı para mevduat riskleri artarken, dolar borçluları için borç servisi yükü artıyor. Bilanço varlıkları ve hedge edilmemiş dolar pozisyonları üzerindeki yeniden değerleme etkisi de sermayeyi baskılayabilir. Ancak, başka ülkelerde de nispeten dolarize olmuş bankacılık sektörleri olmasına rağmen, biz daha çok Türkiye’nin de yer aldığı EMEA bölgesi, BDT+ ülkeleri ve bazı Afrika ülkelerine odaklıyız. Bunlar arasında kur riskine karşı en kırılgan ülke Türkiye.
■ Türk bankacılık sisteminin son dönemdeki performansı hakkında genel bir değerlendirme yapabilir misiniz? Türk bankalarının güçlü ve zayıf yönleri neler?
LINDSEY LIDDELL: Türk bankalarının bu yılki not indirimlerine rağmen negatif görünümde kalmalarının da yansıttığı gibi, bankaların kredi profillerine yönelik riskler önemini koruyor. Bankaların bu yılın ilk yarısına ilişkin finansal göstergelerine rağmen riskler yüksek. Bankaların döviz likiditesine erişimleri, piyasa stresi zamanlarında belirsiz olabilen döviz swaplarının yüksek bir paya sahip olması nedeniyle TCMB’ye daha bağımlı hale geldi. Sektörün YP likiditesinin yaklaşık dörtte birini oluşturan YP devlet tahvilleri oynak koşullarda daha az likit olabiliyor. Sektördeki sermaye rasyolarına ve güçlü karlılığa rağmen, bankaların sermaye riskleri TL’deki kayıplara olan duyarlılığın da etkisiyle yüksek. Buna ek olarak düzenleyici kısıtlamalar ve net faiz marjındaki sıkılaşma nedeniyle sektör kârlılığında zayıflama bekliyoruz. Türk bankalarının karlılıklarının, makro görünüme ve aktif kalitesindeki zayıflamaya karşı duyarlılığı da devam ediyor.
■ Türkiye’deki düşük politika faizine rağmen bankaların kredileri artmıyor ve şirketler krediye erişimde zorlanıyor. Nedenleri neler olabilir ve nasıl çözülebilir?
LINDSEY LIDDELL: Bu yılın ilk sekiz ayındaki kredi büyümesi (yaklaşık yüzde 35 veya kur etkisine göre ayarlanmış yüzde 20 artış) negatif reel faiz oranları ve enflasyonist ortamdan destek buldu. Makro ve finansal istikrara yönelik riskler nedeniyle öncelik kısa vadeli yerel para cinsinden kredilerde oldu. KOBİ’ler, ihracatçılar, tarım gibi ‘tercih edilen’ sektörlere kredi verilmesini hedefl eyen ve tercih grubunda olmayan sektörlere ve segmentlere kredi vermeyi caydıran nitelikteki makro ihtiyati düzenlemeler nedeniyle kredi büyümesinde kısa vadede yavaşlama bekliyoruz. Buna ek olarak, ticari ve kurumsal borçlulara verilen yerel para cinsinden kredilerdeki fiyatlandırma kısıtlamaları, bankaların kredileri fiyatlama kabiliyetine zarar veriyor ve muhtemelen borç verme iştahlarını zayıflatacak. Kredi büyümesi seçim öncesi zayıflayan makro görünüm, piyasa oynaklığı ve düzenleyici gelişmelere karşı da duyarlı olmayı sürdürüyor.
■ Bankaların Türkiye’deki kredi ve mevduat faizlerinin dolaylı olarak sınırlandırılması konusunda neler söylemek istersiniz? Ayrılan karşılıkların artırılmasına ve karşılıkların sabit faizli tahvil olarak tutulmasına karar verildi. Sizce bu açıklamanın bankacılık sektörü üzerinde oluşturduğu riskler nelerdir?
LINDSEY LIDDELL: Türk makamları, son aylarda bankalar için çok sayıda yeni makro ihtiyati gereklilik açıkladı. Düzenlemeler, bankaları belirli sektörlerde büyümekten caydırarak, tercih edilen sektörleri hedefleyip, döviz talebini azaltarak banka bilançolarında liralaşmayı teşvik ediyor. Para politikasında sıkılaştırmanın olmadığı bir dönemde hükümetin politika gündemini desteklemeyi amaçlıyor. Bankaların tercih edilmeyen sektörlere kredi vermeye devam etmeleri durumunda ve büyüme hızına ve belirli krediler için kredi fiyatlandırma düzeyine bağlı olarak ek rezerv veya uzun vadeli lira cinsinden devlet tahvili bulundurmaları gerekmektedir. Açıklanan bu makroihtiyati düzenlemelerin bankaların büyümesi, risk iştahları, kârlılığı, sermaye, fonlama ve YP likiditesi üzerinde etkileri söz konusu. Artan düzenleyici müdahalenin bankaların strateji ve fiyat riskini belirleme kabiliyetine ilişkin sıkıntılara neden olduğuna ve ayrıca bankalar için ek bir operasyonel yük oluşturduğuna inanıyoruz. Zayıflayan makro görünümle birleştiğinde, bunun sektörde kredi büyümesi ve karlılığın iyice zayıflamasına yol açmasını bekliyoruz.
■ Türkiye’deki negatif reel faiz oranı ve bunun piyasaya orta ve uzun vadeli etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?
LINDSEY LIDDELL: Negatif reel faiz TL üzerinde sürekli değer kaybı baskısına yol açarken, bu durum mevduattaki ciddi dolarizasyon ve yüksek yabancı para borçlar nedeniyle bankaların kredi profilleri için riskleri artırıyor. Artan makroekonomik dengesizlikler (enflasyon ve cari açık), zayıf küresel büyüme, kötüleşen dış ortam, tüm dünyada artan faiz oranları ve düşük dış likidite tamponları nedeniyle mevcut politika karışımı sürdürülemez olduğundan, TCMB’nin 2023’te para politikasını eninde sonunda sıkılaştırmasını bekliyoruz. Bununla birlikte, Türk bankaları son aylarda negatif reel faiz oranlarından ve yüksek enfl asyon ortamından yararlandı. Sektör karlılığı yüksek kredi hacimleri, TÜFE’ye dayalı menkul kıymetlerdeki önemli kazanımlar ve daha yüksek kredi getirileri, daha düşük lira mevduat maliyetleri kombinasyonuyla ciddi şekilde arttı. Bununla birlikte, kredi büyümesi yavaşlarken, marjların daralması ve maliyetler üzerindeki enflasyonist baskıyla banka kârlılıklarının zayıflamasını bekliyoruz. Makroekonomik ve düzenleyici gelişmeler de karlılık üzerinde etkili olmaya devam edecek. Hükümetin ‘liralaşma’ stratejisi ile ilgili olarak; TL’nin daha fazla değer kaybetmesini sınırlayabilirse, finansmanın istikrarına yönelik kısa vadeli riskleri ve döviz talebini azaltıp yatırımcı güvenini artırarak Türk bankalarının kredi profillerine yönelik riskleri azaltabilir. Bununla birlikte, açıklanan makro ihtiyati önlemler lirayı zayıflatan iç güvendeki keskin bozulmanın nedenlerine -yüksek enflasyon, derin negatif reel faiz, güvenilir bir politika çapasının olmaması ve 2023 seçimleri öncesinde izlenecek ekonomi politikasına ilişkin belirsizlik- hitap etmiyor. Fitch enflasyonun 2022 sonunda yüzde 75’e ulaşacağını ve 2023 sonunda yüzde 55’e düşeceğini tahmin ediyor.
■ Küresel ekonominin durumu, finans sektörüne ilişkin riskler ve durgunluk beklentileri dikkate alındığında önümüzdeki dönemde küresel bankacılık sisteminde görünüm nasıl olacak?
JAMES LONGSDON: Birkaç istisna dışında (Japonya, Çin gibi) büyük merkez bankaları politika faizlerini yükselterek küresel enflasyon baskılarına yanıt veriyor. Bunun, küresel bankalar için farklı anlamları var. Bir yandan, onlara net faiz marjlarını büyütme ve uzun süren düşük, hatta negatif faiz oranlarından sonra net faiz gelirini artırma fırsatı sunuyor. Ancak diğer taraftan, hızla yükselen faiz ve enflasyonist baskı kredi talebini frenleyecek ve 2023’e girerken temerrütlerin artmasına neden olacaktır. Riskler ve getiriler dengesiz bir biçimde ortaya çıkacak olup, faiz artışlarının hızına, sabit ve değişken faizli varlık ve yükümlülüklerin payına ve makroekonomik gelişmelere bağlı olacaktır. Bu koşullar ve Avrupa’daki enerji arz şokuna bağlı olarak küresel GSYH tahminlerimizi önemli ölçüde düşürdük. Küresel büyüme için 2022 beklentimiz yüzde 2,4, 2023’te ise sadece yüzde 1,7 büyüme bekliyoruz. Euro bölgesi ve İngiltere’nin bu yıl içinde resesyona girmesi, ABD’de ise 2023 ortalarında hafif bir resesyon yaşanması bekleniyor. Bunlarla birlikte daha zorlu bir ortama giren küresel bankaların çoğu, bozulmuş kredilerin düşük olması ve güçlü sermaye durumları sayesinde göreli güçlü bir konumdalar.