Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran "Bankacılık Söyleşileri" kapsamında AA muhabirine yaptığı açıklamada, salgının dünya ekonomisinde 2020 yılında yüzde 3'ün üzerinde bir daralmaya neden olduğunu, bu yılın başında yapılan öngörülerin nisan ayında olumlu yönde revize edildiğini hatırlattı.
IMF'nin 6 Nisan'da yayınladığı "Dünya Ekonomik Görünüm Raporu"nda dünya ekonomisinin yüzde 6 büyüyeceğinin öngörüldüğünü anımsatan Aran, "Dolayısıyla yüzde 3 küçülen bir yılın arkasından yüzde 6'lık büyüme öngörüsü, 2021'de umutlu olmamızı sağlayan bir husus." dedi.
2021 yılında aşılama çalışmalarına rağmen hala salgının seyrine yönelik belirsizliklerin küresel ekonomi açısından temel risk unsuru olmaya devam ettiğini vurgulayan Aran, sektörler arasındaki ayrışmanın devam edeceğini, hizmet sektörünün de salgın kaynaklı endişelerle bir süre daha baskı altında kalabileceğini söyledi.
"Fiili imkansızlıklar yaratıcı olmaya, ezber bozmaya yarar"
Bu yılın en büyük zorluğunun petrol, gıda ve emtia fiyatlarındaki artış, teslimat sürelerindeki gecikme ve aksayan tedarik zinciri olduğuna dikkati çeken Aran, şöyle devam etti:
"Küresel ölçekte ara malının ya da üretim için gerekli temel girdinin alınamadığı, bunların 3 ay veya 6 ay geciktiği, stokların tükendiği bir dönemde bunlardan etkilenmemek çok kolay değil. Bir de ABD'de ekonomik aktivitede gözlenen güçlü toparlanma eğilimi paralelinde Fed'in para politikasını beklenenden daha önce sıkılaştırmaya başlayabileceğine ilişkin beklentiler uluslararası sermaye akımlarını etkilemek suretiyle bizim gibi gelişmekte olan ve finansmana ihtiyacı bulunan ülkeler için de ayrı bir zorluk yaratıyor. Biz iç tasarrufların yetmemesi nedeniyle büyümek için yabancı sermaye çekmek durumunda olan bir ülkeyiz. Bunun yönü değişince yönetmemiz zorlaşıyor. Pandemi koşullarında ihracat gelirimiz artıyor ama beraberinde ithalat rakamlarımız beklediğimiz kadar düşmüyor, turizm geliri de elde edemiyoruz. Yüksek enflasyonla bunlar birleştiğinde her alanda meslek erbaplığının gerekeceği özel ve zor bir 2021 yılı yaşıyoruz. Bunların üstesinden nasıl geleceğiz? Zorluklar ve fiili imkansızlıklar, geciken teslimatlar, kıtlığı çekilen mallar daha yaratıcı olmaya, bir daha düşünmeye, ezber bozmaya yarar, yeni çözümler üretmeye teşvik eder. 'Benim buna ne kadar ihtiyacım var? Bunsuz yapabilir miyim ya da bunu nasıl ikame ederim' diye yeni ürün ve hizmetler yaratılabilir. Böyle bir durumda vazgeçilmez gördüğümüz pek çok ürünün yenisini piyasaya sürmek mümkün olabilir. Üreticinin yaşadığımız sorunlara biraz bu gözle bakması durumunda birçok yeni iş alanı, yeni ürünler ve yeni çözümler görebiliriz. Bu, ciddi bir dönüşüm başlatır ve parasal genişlemeyle birleştiğinde ekonominin itici gücü bu yenilikçi dönüşüm olabilir diye düşünüyorum."
"Temel sorunlar; yüksek enflasyon, büyüme, düşük istihdam ve cari açığın finansmanı"
Hakan Aran, Türkiye'nin temel sorunlarının; yüksek enflasyon, potansiyelinin altında büyüme, düşük istihdam ve cari açığın finansmanı olduğuna dikkati çekerek, küresel ölçekte enflasyonist etkilerin devam ettiği, emtia fiyatlarının yükseliş eğiliminde olduğu bu konjonktürde orta vadede nasıl sürdürülebilir büyüme ortamı yaratılabileceği, diğer bir ifadeyle, fiyat istikrarının ve finansal istikrarın nasıl sağlanacağı, ekonomideki mevcut kırılganlıklara odaklanırken büyüme dinamiklerinin nasıl etkileneceği konusunun en büyük açmaz olduğunu söyledi.
Aran, mart ayı itibarıyla Tüketici Fiyat Endeksi'ndeki artışın yüzde 16,2 olduğunu ve döviz kurundaki dalgalanmaların enflasyona geçişkenlik etkisiyle fiyat istikrarı açısından hala önemli bir risk unsuru olmaya devam ettiğini kaydetti.
Başta enerji olmak üzere emtia fiyatlarındaki artışlar ve TL'deki değer kayıplarının öncelikle maliyet kanalı üzerinden üretici fiyatlarını arttırdığını belirten Aran, mart ayı itibarıyla Üretici Fiyat Endeksi'nde de yüzde 31,2'ye ulaşan bir artış görüldüğünü anımsattı. Üretici fiyatlarındaki bu yüksek oranlı artışın uygun talep koşullarında tüketici fiyatlarına da yansıma riski olduğuna işaret eden Aran, "Talep bu kadar canlıyken, bir de 'büyüyeceğiz' dediğimizde enflasyonun nerelere varacağı konusu kritik. Bu nedenle ilk ve öncelikli sorunumuz yüksek enflasyon." diye konuştu.
"Borç ödemede sorun görmüyoruz"
İş Bankası Genel Müdürü Aran, diğer önemli sorunun ise büyümek için gerekli olan dış kaynağın temini ve cari açığın nasıl finanse edileceği konusu olduğunu vurguladı.
Şubat ayı itibarıyla 12 aylık kümülatif verilerle cari açığın 37,8 milyar dolar olduğunu belirten Aran, şöyle devam etti:
"Bizim finanse etmemiz gereken 37,8 milyar dolarlık bir cari açığımız var. İçeride bunu finanse edebilecek böyle bir birikimimiz var mı? Tüm borçlarımızı çevirsek dahi cari açığın finansmanını sağlayamadığımızda düşündüğümüz kadar büyüyemiyoruz. Büyümek için dışarıdan ilave sermaye akımına ihtiyacımız var. Bu giriş olmazsa ne olur? Düşündüğümüz kadar büyüyemeyiz. O zaman büyüme ve istihdam da sorunlarımız arasına katılır. Normalde yüzde 5, belki yüzde 6 büyüyebiliriz ama daha fazla büyümemizdeki en büyük engel, cari açığın finansmanı olacak. O nedenle biz Banka olarak 2021'de ülke ekonomisi için yüzde 3,5'lik büyüme öngörüyoruz. Cari açığımızı finanse edecek dış kaynak bulabilir, ülkemize daha fazla sermaye akımı çekebilirsek yüzde 3,5'in üzerinde bir büyüme gerçekleşebilir ama o zaman da enflasyon hedefini tutturmakta, enflasyonu indirmekte zorlanabiliriz. Dolayısıyla birbiriyle etkileşim içerisinde olan gerçekten hassas dengeler söz konusu."
Türkiye'nin 190,3 milyar dolar düzeyindeki kısa vadeli Döviz yükümlülüklerinin maliyetine katlanmak kaydıyla çevrilebileceğini ifade eden Aran, "Ülke risk primimiz yükseldiği için daha yüksek faiz oranlarıyla da olsa her kurum borcunu çevirebilir durumda. Dolayısıyla biz ödemeler dengesi konusunda, borç çevirme ve borç ödemede sorun görmüyoruz." dedi.
"Kararlı duruş, beklentiyi bugün değiştirir"
Hakan Aran, bu açmazın nasıl aşılacağına dair de şunları söyledi:
"Benim öncelikle önerim şu olur; ekonomide öngörülebilirliğe ihtiyacımız var, süratle bunu sağlamamız lazım. Çünkü ekonomide birtakım parasal aktarım mekanizmaları vardır ve aldığınız aksiyonların sonuçlarını hemen göremezsiniz. Merkez Bankası bir faiz kararı alır, bunun enflasyona etkisini belki 4 ay sonra görürsünüz, büyümeye etkisini belki 6 ay sonra görürsünüz, istihdama etkisini belki 9 ay sonra görürsünüz. Ekonominin, fabrikanın, işletmenin yönetiminde alınan kararlar doğru bile olsa o kararların sonuçları, birtakım gecikmelerle ve parasal aktarım mekanizmalarının devreye girmesiyle birlikte zincirleme etkilerle ortaya çıkar. Çok hızlı sonuç beklemek, o sonuç gelmezse yanlış yaptığımızı düşünmek ayrı bir yanlışa götürebilir. O nedenle sabırlı olmak, bu alanda istikrarlı bir duruş ve öngörülebilirliği sağlamak çok önemli. Çünkü kararlı duruş, bugünün sonuçlarını hemen değiştirmez ama beklentiyi bugün değiştirir ve insanlar 4 ay sonra enflasyonun düşeceğini, 6 ay sonra istihdamın artacağını, Türkiye'nin daha fazla büyüyeceğini beklemeye başladıkları anda aslında siz bugünden sonuç almaya başlamış olursunuz. O nedenle beklentilerin pozitife dönmesi çok önemli. Ben buna inanıyorum. Ülke olarak böyle adımlar atarsak bu, çözümün de başlangıcı olacaktır. Bir yerden başlamak istiyorsak öngörülebilirliğe odaklanmanın doğru bir yer olacağını düşünüyorum."
Türkiye'yi diğer ülkelerden olumlu ayrıştıran unsurlara da değinen Aran, Türkiye'nin kamu maliyesi göstergelerinin, her türlü bozulmaya rağmen hala dünyadaki benzerlerinden daha iyi durumda olduğunu vurguladı. Yüzde 3,4 seviyesindeki bütçe açığının GSYH'ye oranının ülkenin olumlu ayrıştığı önemli noktalardan olduğuna işaret eden Aran, bunun, diğer göstergelerdeki bozulmalara rağmen yönetilebilir bir seviye olduğunu ve Türkiye'nin sorunlarını düzeltebilecek kapasitesinin bulunduğunu gösterdiğini kaydetti.
"El birliği ile fırtınalı dönemi aşmalıyız"
"Türkiye'nin kaybettiği bir yerde kazanan olmaz" diyen Aran, devamla şu değerlendirmelerde bulundu:
"Hepimiz aynı gemideyiz. El birliği ile bu fırtınalı dönemi aşmalıyız. Ülkemize sahip çıkmak istiyorsak ekonomimizdeki kırılganlık unsurlarına odaklanmalı ve ihtiyaç duyulan politikalarda belirsizliklere mahal vermeyerek güven ortamını tesis etmeliyiz diye düşünüyorum. Çünkü para politikasının etkinliğini, alınacak kararların enflasyon, büyüme, istihdam üzerinde etkili olmasını ancak bu şekilde sağlayabiliriz. Ülkeye sahip çıkmak istiyorsak gerekli güven ortamını tesis edelim ki düşündüğümüz mekanizmalar çalışsın. Yoksa yıllar gelir geçer ama biz o makus kaderimizi değiştiremeyiz. O yüzden ekonomide serbest piyasa dinamiklerine güvenmemiz, onun çalışmasına fırsat vermemiz ve öngörülebilirliği sabırla tesis etmemiz bence sorunları çözmek için yeter. Ben pek çok şeyin kendiliğinden yoluna girebileceğini, bizi ayrıştıran faktörlerle yapacağımız birkaç hamle ile pek çok şeyin kendiliğinden yola girmesinin zor olmayacağına inanıyorum."
- "Yay gibi gerilmiş, ok gibi fırlamaya hazır sektörler var"
Hakan Aran, Türkiye'deki bütün oyuncuların kırılganlıkları başarılı bir şekilde yönetme becerisi ve kriz deneyimi bulunduğunu ifade ederek, "Biz böyle krizleri çok gördük, geçirdik, bu tür kırılganlıkları yönetme becerisine sahibiz. Kısa dönemli olumsuzluklardan sıyrılsak, ileriye baksak reel sektörde müthiş bir dinamizm var. 2018'den bu yana kur atağı, deprem, sel derken tam düzeleceğiz diye düşündüğümüz sırada pandemi ile karşılaştık. Ertelenmiş, harcamaya dönmek için bekleyen talep var. Bu dönemde yay gibi gerilmiş, ok gibi fırlamaya hazır bir potansiyel barındıran sektörler var." şeklinde konuştu.
Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlayan Türkiye'nin, önemli bir "hub" olduğunu ve ticarette çok önemli bir lokasyonda yer aldığını vurgulayan Aran, ülkenin dinamik nüfusu, gelişmiş altyapısı, finansal altyapısı ve stratejik önemdeki coğrafi konumunun insan kaynağı zenginliği ile birleştirildiğinde ülkeyi pozitif yönde ayrıştıracak özellikler olduğunu sözlerine ekledi.