Japon kredi derecelendirme kuruluşu JCR (Japan Credit Rating) Eurasia Başkanı Orhan Ökmen, 2014'te küresel para politikalarının normalleşmeye başlayacağını belirterek, "Türkiye'nin yüzde 4 civarında büyüyeceğini bekliyoruz" dedi. JCR'ın 2014 yılına ilişkin finansal ve ekonomik beklentilerine ilişkin açıklamada bulunan Ökmen, "2014 tasarruf yılı olarak ilan edildiği için tüketim veya talep yönünden büyüme dinamikleri baskı altında tutulacaktır. Kredi kartı üzerine yapılan düzenlemeler bu kapsamdadır. Burada Merkez Bankası'nın politikalarından ziyade Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu (BDDK) politikaları öne çıkmaktadır" ifadelerini kulllandı. Türkiye'nin 2014'te dışsal gelişmelerden ne yönde etkileneceğine ilişkin olarak Ökmen, "Türkiye'de ve gelişmekte olan ülkelerde piyasa etkinliklerinin baskılanacağı müdahaleci bir döneme giriliyor. Buradaki baskılanma para politikasından ziyade maliye politikaları ve hükümet zorlamalarıyla olacaktır" dedi.
Kredi artış oranları düşebilir
Türkiye'nin ekonomik büyüme dinamiklerini önümüzdeki sene de korumaya devam edeceğini belirten Ökmen, şöyle konuştu: "Türkiye'nin yüzde 4 civarında büyüyeceğini bekliyoruz. Orta ve uzun vadede Türkiye'nin demografik yapısı ve iş gücü yapısı ile ürün piyasalarının esnekliği nedeniyle büyüme dinamiklerini büyük oranda koruyacağını düşünüyoruz. Sermaye piyasalarının giderek derinleşeceğini bekliyoruz. Bu da Para politikasının esnekliğine katkı sağlayacaktır. Dış finansmana bağımlılık seviyesi, dış finansman maliyetlerinin ve dışsal borçların rezervlere oranının 2014 yılında iyice artış kaydetmesini bekliyoruz. Bunun sonucunda da kredi artış oranlarında düşme bekliyoruz. Sonuçta bu da büyüme dinamiklerini biraz daha zayıflatacaktır.
Ekonominin beklenenden daha fazla zayıflaması halinde daha fazla işsizliğe meydan vermemek için hükümetin borç oranlarını bir miktar artırabileceğini öngörüyoruz. Avrupa'daki gelişmelere bağlı olarak Türkiye'nin ihracat potansiyelini 2014 yılında ve orta vadede koruyacağını ve hatta artacağını bekliyoruz. Geniş dış finansman ihtiyaçları göz önüne alındığında, küresel likidite azalır ise Türkiye'nin en savunmasız gelişmekte olan ülkeler arasında kalması yüksek olasılıktır."
2014 ve 2015 yılında yapılacak olan seçimlerinin ekonomik görünüm üzerindeki bazı olası etkileri olabileceğini belirten Ökmen, "Yerel ve parlamento seçimleri nedeniyle bütçe disiplinin gevşemesi ve bir miktar genişlemeci bir maliye politikasına geçilmesi gündeme gelse de buradaki gevşemenin kabul edilebilir ve makul sınırlar içerisinde kalacağına inanıyoruz" dedi. Ökmen, şöyle devam etti:
"Türkiye'nin ulaştırma ve lojistik konusunda öneminin daha da artması gündeme gelebilecektir. Irak'ın petrol üretimindeki kapasite artışının hayata geçirilmesiyle Türkiye'nin söz konusu arzın Avrupa'ya iletilmesi konusundaki önemi artacaktır. Doğalgaz üretimiyle ilgili olarak kaya gazı üretiminin artması neticesinde doğalgaz fiyatlarında ve diğer enerji fiyatlarında bir azalma olması olasılığı yüksektir. Bunun neticesinde dış ticaret açığı konusunda önemli kalemlerden biri olan enerji faturası konusunda birim enerji maliyetinin azalması olasıdır. Bunun sonucunda ulusal ekonomik büyüme dinamiklerinin olumlu yönde etkileneceği öngörülmektedir.
Önümüzdeki dönemde Merkez Bankası'nın politikalarının küresel gelişmeler ışığında nasıl şekillenebileceğine ilişkin değerlendirmede bulunan Ökmen, şunları kaydetti: "Aşırı bol sermaye girişlerinin ve kredi büyümesinin gizlediği uzun süredir devam eden yapısal bozukluklar gün yüzüne çıkacaktır. Ekonominin dışsal fonlamaya ve döviz kurlarına bağımlılığı Merkez Bankası'nın politikalarını zorlamaktadır. Çift paralı bir ülke haline gelen Türkiye'de finansal gelişmelerin önemli bir bölümü Merkez Bankası politikalarının dışında oluşmaya başlamıştır. Yani finansal koşulların önemli bir kısmı Merkez Bankası'nın doğrudan kontrolü dışına çıkmıştır. Parasal aktarım mekanizmalarını zayıflamıştır.
Küresel gelişmeler yükselen ekonomilerin ve Türkiye'nin para politikalarının sıkılaşmasını zorlamaktadır. 2013 yılında temel amaç olarak benimsenen enflasyonun önlenmesi ve hedeflenen enflasyon oranlarının gerçekleştirilmesi mümkün olamamıştır. Esasen şu sırlarda ek parasal sıklaştırma tedbirleri uygulanmaya başlansa da bu konuda Merkez Bankası biraz geç kaldı. Yine Merkez Bankası'nın büyüme ve enflasyon ikileminde seçeceği araç ve amaç bağımsızlığı yerel ve yabancı yatırımcılar nezdine Türkiye'de siyasî otoritenin etkinliğiyle ilişkilendirilmiştir. Merkez, politika faizini -kendi faizini- bir kenara bırakıp sadece para piyasası faizlerini yükseltmek zorunda kaldı. Zira politika faizinin zincirleme etkilerinden çekindiği ve bankacılığa daha fazla zarar vermek istemediği için bu yolu mecburen seçti.
Enflasyonun 2006 yılına kadar maliye politikalarıyla mali disiplinle çözüldüğünü belirten Ökmen, "Talep kısıtlamaları yapılamamış idi. 2014 yılında talep kısıtlamaları gündemi işgal edecektir" dedi. Türkiye'deki global sermayenin giriş-çıkış duyarlılığının küresel faktörlere birebir endeksli olmamasının ödemeler dengesindeki olası şok riskini azalttığını belirten Ökmen, "Türkiye'ye gelen brüt sermaye girişlerinin global değişkenlere hassasiyeti diğer gelişen bir çok ülkeye göre daha düşük olması ve global fonlamadaki artış veya düşüşün Türkiye'ye aynı derecede yansımaması, Fed kararlarının Türkiye açısından sebep olacağı varsayılan negatif etkilerin önemini ve sermayenin giriş çıkışının oynaklık aralığını azaltmaktadır" ifadelerini kullandı. Türkiye'deki finans kuruluşlarının uluslararası sermayeye ulaşımında önümüzdeki dönemde bir sıkıntı yaşamayacağını belirten Ökmen, "Dış fon bulma konusunda Türk bankaları açısından herhangi bir sorun bulunmamaktadır. Ancak,Türk bankalarının dış kaynaklara yönelik bağımlılığı kırılganlık arz eden yüzde 20'lik kritik seviyenin üzerine çıkmıştır. BDDK'nın 2014 yılında bu alanda da sınırlayıcı düzenleme yapması gerekebilir" dedi.
Pozitif gelişmelere rağmen sermaye akımlarının yaratabileceği bazı riskler olduğuna da dikkati çeken Ökmen, "Para politikasındaki makro-ihtiyati tedbirlerin piyasa uyumu düşmüştür. Sermaye akımlarının yaratacağı olası finansal ve makroekonomik riskleri azaltmak için aralarında Türkiye'nin de bulunduğu bir kısım ülkelerin uyguladığı piyasa temelli makro-ihtiyati tedbirler, piyasa uyumunu yakalayamadığı gibi piyasa uyumuna katkı yapamamıştır" dedi. 2013 yılı bütçe hedeflerinin ulaşılabilir olduğunu belirten Ökmen, "Türkiye'nin, özellikle kamu yatırım harcamaları nedeniyle, genişlemeci maliye politikası uygulamaktadır.Türkiye'nin uyguladığı maliye politikaları, dış piyasalardan kaynaklanan kaynaklı riskleri azaltıcı bir etkisi varr. 2014 bütçesinde, faiz dışı harcama seviyesi olarak orta vadeli planda belirtilen seviyenin hedeflenmiş olması pozitif yönde dikkatimizi çekmektedir" şeklinde konuştu. Ökmen, "Kamu maliyesinde güçlü duruşu sürdürmek hedefi şu ana kadar başarılıdır. Ancak, seçim döneminde OVP açıklanan şekliyle ilan edilen hedefler korunabilir mi? Türkiye açısından izleyeceğimiz önemli bir başlıktır" değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'de tasarruf açığının izlediği seyre de değinen Ökmen, tasarruf açığının yapısal bir sorun olarak varlığını devam ettirdiğini kaydetti. "Dikkat çekici olan, kamu tasarruf açığının azalmasına rağmen özel sektör tasarruf açıklarının giderek derinleşmesidir" diyen Ökmen, 2001 yılında yüzde 11'lere ulaşan kamu kesiminin tasarruf açığının özel kesim tasarruflarıyla karşılanırken, 2011'de toplam tasarruf açığının yüzde 80'e yakınının özel kesim tarafından oluşturulduğunu vurguladı. Tasarruf açığı sorununu 1990'lı yıllardan farklı olarak kamu ekonomisi ve maliye politikaları açısından değil, daha çok özel kesim açısından sorgulanmsı ve hane halkının tüketim tasarruf davranışlarıyla ilişkilendirilmesi gerektiğini dile getiren Ökmen, Orta Vadeli Program hedefinin ekonominin simülasyonlarından elde edilen hedefler için değil, büyük oranda Avrupa ve dünya ekonomilerine yapısal uyum sağlama çabasıyla yapılmış olmakla birlikte, 2013-2016 devresi için Türk ekonomisini istikrara davet eden bir yapısı bulunduğun söyledi.
Ökmen, "Enflasyon (TÜFE), işsizlik ve dolar kuru tahminlerinde önemli sayılabilecek olumsuz yönde değişiklikler yapıldı. OVP'de öngörülen cari açığı azaltmak, tasarruf oranlarını artırmak verimliliği artırmak gibi temel öncelikleri bizler de önemsiyoruz. Ancak bu amaçların nasıl gerçekleştirileceği konusunda herhangi bir yol haritası yok. Temenniden öteye geçemiyor. Önemli göstergeler için yapılan tahminler teorik ve teknik olarak birbiriyle uyumludur. Ancak, zımni olarak hedeflenen dolar kuru ve petrol fiyatları bize göre iyimser duruyor. FED'in alacağı kararlar bu tahminlerin hepsini değiştirebilir" dedi.