2017 borsa yatırımcısı açısından pek iyi başlamadı maalesef. Alternatif olabilecek yatırım araçlarında işler karışık çünkü. Her ne kadar da gösterge endeksi BİST 100, 78 binlerden 83 bin seviyelerine ulaşsa da borsa yatırımcısının çok mutlu olduğunu düşünmüyoruz. Hem kurlarda kısa sürede gerçekleşen sert yükseliş hem de 2017 için siyaset ve ekonomideki kötü beklentiler, borsa yatırımcısının diken üstünde olduğunu düşündürüyor bize.
Yılın ilk ayında özellikle dolar kurunda ciddi yükselişin ardında elbette FED’in faiz artışı ve daha da arttıracağı beklentisi bulunuyor. Ancak bu faktör yükselişin tamamını açıklamıyor. Çünkü ABD Doları’nın yüksek hacimli para birimleri karşısındaki değerini gösteren Dolar Endeksi’nin (DX) değeri Ocak’ta belirgin bir değişikli göstermedi, Ancak DX’in 100 puan civarında yatay seyrettiği dönemde TL, dünyada en çok değer kaybeden para birimi oldu. Yani diyeceğimiz o ki; ABD $/TL paritesinin yükselmesinin ardındaki asıl nedenler iç dinamiklerden kaynaklanıyor.
Suriye’deki gelişmeler, iç siyasette yaşananlar, ekonomik göstergelerin durum gibi faktörlerin her birinin etkisi uzun uzun tartışılabilir. Teker teker veya birleşik etki ile TL’nin değer kaybetmesinde etkili olduklarını söylenebilir. Ancak bu yazıda son günlerin en popüler konusunu ele alacağız: Merkez Bankasının (MB) uyguladığı faiz oranları.
Ekonomi tarihi açısında önemli bir gün olan 24 Ocak’ta Merkez Bankası bankalara yönelik uyguladığı faiz oranlarında bazı değişikliklere gitti. Değişikliklerin ne anlama geldiği ve etkilerinin neler olabileceğini anlatmadan önce bu faiz oranları nelerdir basitçe anlatalım.
2001 yılında yapılan bir değişiklikle 4651 sayılı Merkez Bankası Kanununun 4. Maddesine şu ifade eklendi: “Bankanın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Banka, fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisi belirler. Banka, fiyat istikrarını sağlama amacı ile çelişmemek kaydıyla Hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekler.” Yani bu değişikle MB fiyatlar genel seviyesinin dengeli seyretmesini sağlamak ile görevlendirildi. Peki Banka bu görevini nasıl yerine getiriyor? Para politikası oluşturarak ve bu politika çerçevesinde birtakım araçlar kullanarak.
Merkez Bankası’nın para politikası araçlarında “bankaları fonlama faiz oranları” bugünlerde çok ünlü, öyle ki ekonomi manşetlerinden inmiyor. Bunlar; haftalık borç verme, gecelik borç verme/alma ve geç likidite penceresi faiz oranları. Merkez Bankası yine ilgili kanunun kendisine verdiği “bankalar için son fonlama mercii” görevi gereği, bankaların likidite ihtiyaçlarını bu faiz oranları ile karşılarken aynı zamanda parasal büyüklükleri etkileyerek ekonomik dengeleri korumaya çalışır.
“Haftalık Borç Verme Faiz Oranı” Merkez Bankası’nın Politika Faizi olarak da biliniyor. Çünkü bu faiz oranı Merkez Bankası’ndan fon sağlayan bankaların fonlama maliyetlerini etkiler ve dolayısı ile bankanın müşterilerine verdiği kredi ve mevduat faizleri belirleme gücü bulunuyor. Bankalar saat 16.00’ya kadar ellerinde bulunan tahvilleri Merkez Bankası’na vererek bir haftalık borç alabiliyorlar. Politika faiz oranı şu anda yüzde 8, 24 Ocak’taki Para Politikası Kurulu toplantısında bu oranda değişiklik olmadı.
“Gecelik Borç Alma/Verme Faiz Oranları” günlük olarak hesaplarını kapatamayıp nakde ihtiyacı olan veya elinde fazla nakit parası olan bankalara uygulanan gecelik faiz oranlarıdır. Alt ve üst sınırları belirli bir faiz koridorudur. Merkez Bankası bankalardan borç aldığı zaman koridorun alt bandındaki faiz oranı uygulanır, bankalar MB’den borç aldığı zaman da koridorun üst bandındaki faiz oranı uygulanır. Koridorun alt bandının faiz oranı yüzde 7.25 ve 24 Ocak’ta burada da herhangi bir değişiklik olmadı. Üst bandındaki oran ise daha yüzde 8.5 iken, 24 Ocak’taki toplantıda yüzde 9.25’e yükseltilmişti.
“Geç Likidite Penceresi Faiz Oranı” ise para politikası aracı olmasından ziyade, Merkez Bankası’nın son kredi mercii olma işlevini yerine getirme aracı olarak (en azından şimdiye kadar) biliniyor. Bütün çabalarına karşın nakit ihtiyacını karşılayamamış bankaların günlük ihtiyacını karşılamak için saat 16.00-17.00 arası Merkez Bankası’ndan borç istediği zaman uygulanan faiz oranıdır. 24 Ocak’tan önce yüzde 10 olan bu oran şu anda yüzde 11’e yükseltildi. Son zamanlara kadar bu pencere bankalar tarafından pek kullanılmıyordu. Daha doğrusu bu pencerenin kullanılması nakit yönetiminde başarısızlık olarak görülüyordu. Ancak yeni yılla beraber bu pencere bizzat Merkez Bankası’nın zorlaması ile bankalar tarafından daha sık kullanılmaya başlandı. Merkez Bankası tarihinde bir ilk imza atarak, saat 16.00’dan önceki fon taleplerini karşılamayıp, bankaları bilinçli olarak geç likidite penceresini kullanmaya zorlamakta.
24 Ocak 2017 Para Politikası Kurulu kararları ne anlama geliyor peki? Öncelikle politika faizinde değişikliğe gitmeyerek siyasi otoriteden gelen “faiz arttırma baskısını” hafifletmeye çalışıyor gibi Merkez Bankası. Ama diğer taraftan, piyasanın ve ekonominin gerçekleri var. Bu nedenle de faiz koridorunun üst sınırını yüzde 8.5’den yüzde 9.25’e çıkararak fiili “ortalama fonlama faizine” uyum sağlıyor. Çünkü daha önce MB geç likidite pencereci marifetiyle ortalama fonlama faizini yüzde 9’un biraz üzerine çıkarmıştı. Ve son olarak geç likidite penceresi faiz oranın %10’dan yüzde 11’e çıkartarak gerektiğinde çaktırmadan(!) faiz arttırma kapısını da açık bırakıyor. Bu söylediklerimiz, konuyu yakından takip eden birçok uzman tarafından yazıldı veya söylendi, çok farklı bir şey söylemiyoruz.
Merkez Bankası’nın aldığı kararların etkili olması için en kritik nokta, Banka’nın herhangi bir güç odağının etkisine karşı korunaklı olmasıdır. Yani şu çok tartışmalı “Merkez Bankalarının Bağımsızlığı” konusu. 2000’li yılların başından itibaren “güçlü ekonomiye geçiş” programı ile bu konuda iyi bir mesafe kaybeden Türkiye, son birkaç yılda da ciddi bir kötüye gidiş yaşıyor. Bu gidişin iyi bir gidiş olmadığını hemen belirtelim.
Temel amaç olan “fiyat istikrarını sağlamak” için piyasanın/ekonominin gerektirdiği doğru kararları zamanında almak ve uygulamak gerekiyor. Faiz artırımı nihayetinde bir araçtır, belirli bir sorunu çözmek, bir amaca ulaşmak için kullanırsınız. Ama faizi takıntı haline getirip bu aracı zamanında ve doğru kullanmadığınızda; önce bu para politikası aracı gücünü kaybeder, sonra da Merkez Bankası.
Son olarak diyeceğimiz şudur: Merkez Bankası’na ve dolayısı ile Türkiye’ye kıymayın efendiler!