TCMB faizlerde beklentilerin üzerinde bir artışa gitmeli!

Fatih KERESTECİ

Dün için planlanan Ekonomi Koodinasyon Kurulu (EKK) toplantısının iptali ile gözler artık yarın düzenlenecek olan TCMB’nin Kasım ayı olağan Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısına çevrildi. Hatırlanacağı üzere, Cuma günkü EKK toplantısı sonrasında yapılan açıklamada fiyat istikrarını tesis etmek için TCMB’nin tedbirler alacağına vurgu yapılmıştı. Pekiyi, bu tedbirler neler olabilir? Akla gelen ilk tedbir tabii ki faizlerde artırıma gidilmesi... Ancak, bu çok da kolay değil. Ekonominin belirgin bir şekilde ivme yitirdiği bir dönemde TCMB’nin hatırı sayılır oranda faiz artırımına gitmesi oldukça riskli görünüyor. Aksi de çok riskli zira faiz oranlarının sabit kalması, Türk Lirası’nı açığa satmanın göreceli olarak ucuz kalacağı anlamına gelecektir ki spekülatörleri son dönemdeki işlemlerini sürdürmeye teşvik edecektir. Açıkçası TCMB zor bir karar ile karşı karşıya... TCMB’nin birkaç farklı konuda karar alabileceğini tahmin ediyorum. Öncelikle, 1 hafta vadeli repo faizini 25 baz puan yukarı çekmek suretiyle sadeleştirmeyi sona erdirip simetrik ve dar bir faiz koridoru arzusuna ulaşmış olabilir (%7.25-%8.25). Zorunlu karşılık oranlarında indirime gitmek suretiyle bankacılık sektörü üzerinden reel sektörü destekleyebilir. Karar metninde söylemini sertleştirerek faiz artırımlarına devam edeceğinin sinyalini verebilir. Bunlar TCMB’nin karşı karşıya kaldığı kısıtlar çerçevesinde atmasını tahmin ettiğimiz adımlar… Halbuki, beklemiyor olsak bile daha radikal adımlar atılması gerektiği kanaatindeyiz zira sınırlı adımların piyasaları sakinleştirmede yetersiz kalması TCMB’yi ilerleyen dönemlerde daha da zor durumlarda bırakabilir. Öncelikle, TCMB’nin şu hususları dikkate alarak karar vermesinde yarar görüyoruz:

a)    Yüksek faiz oranlarının ekonomik faaliyetleri daha da zayıflatabileceği tezi şu aşamada Türkiye için geçerli değil zira döviz kurlarının yüksek seyri ve yüksek volatilitesi şu an daha belirleyici. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in belirttiği üzere döviz kuru en az faiz kadar önemli bir barometredir. Dün TÜİK ve TCMB’nin işbirliği ile hazırlanan tüketici güven endeksi açıklandı. Buna göre, tüketici güveni Kasım’da 68.9 ile Temmuz’dan bu yana en düşük düzeye geriledi. Bunun temel sebebi TL’deki belirgin değer kaybı. Halbuki bu dönemde mevduat ile kredi faizlerinde bir miktar gevşeme olduğuna ilişkin açıklamalar duyuyoruz ve kredi hacminin de büyüdüğünü gözlemliyoruz. Ama tüketici güveni düşmüş!

b)    Yüksek kur üzerinden enflasyona geçişkenlik dikkate alınmalı ve eskiden yapılmış çalışmalardan bağımsız bir şekilde irdelenmeli zira daralmış olan kar marjları nedeniyle fiyat koyucuların maliyet artışını fiyatlara yansıtmak dışında başka bir şansları bulunmuyor. Mesela, benzin ve motorine dün geceden geçerli olmak üzere ortalama %3 zam yapıldı. Bu zammın sadece benzin ve motorin ile sınırlı kalması da beklenmemeli zira bu ürünlerin girdi olarak dahil olduğu birçok ürün ve hizmetin fiyatı da artabilir. Bunlar karşımıza yüksek enflasyon olarak gelecektir. Mesela, kurlardaki yükselişin sürmesi halinde, düşük baz etkisinden dolayı, 2017’nin ilk çeyreğinde yıllık TÜFE enflasyonu çift hanelere yaklaşabilir. Dahası, Pazartesi günü açıklanan beklenti anketi sonuçlarına göre 12 ay sonrasına ilişkin enflasyon tahmini %7.87. TCMB’nin son enflasyon raporundaki tahmininin 1.4 puan üzeri. 24 ay sonrasına ilişkin tahminlerde bu fark 2.3 puana kadar çıkıyor. Ortada belirgin bir “güven açığı” var!

c)    Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan’ın serzenişinin aksine döviz mevduatlarındaki erime döviz kurunun rekor kırdığı 4-11 Kasım haftasında da devam etmiş. TCMB verilerine göre bankalardaki toplam döviz mevduatlarında yaklaşık 3.5 milyar dolarlık bir azalma olmuş. Bu rakam 15 Temmuz’a göre 17 milyar dolara işaret ediyor. Bankalar, doğal olarak, DTH’lerdeki azalma karşısında TCMB’de döviz cinsinden tuttukları zorunlu karşılıkları geri çekiyor ve bu da rezervlerde erimeye neden oluyor. Buradaki kritik soru, yurtiçi yerleşikler döviz satmasına rağmen kur neden hâlâ yukarı gidiyor. Demek ki yurtdışı kaynaklı döviz talebi çok fazla ya da umulmadık bir şey oluyor: Bankacılık sisteminden yurtdışı bankalara ya da yastıkaltına para çıkışı yaşanıyor. Bu çok ciddi bir risk! Kurdaki yükselişin kalıcı olabileceği inanışı oluşursa bir de bugüne kadar döviz satanların döviz talebini görebiliriz. TCMB bunun önüne geçmek için faiz artırarak TL’nin cazibesini iyileştirmeli. Bu ortamda bir de dolarizasyon eğilimi ile baş edemeyebiliriz.

d)    TCMB’nin en son verilerine göre finans dışı kesimin net döviz pozisyonu 210.5 milyar dolar açığa işaret ediyor. Son bir ayda USDTRY kurundaki %10’luk artış 70 milyar TL’nin üzerinde bir kambiyo zararına işaret ediyor. Ekonomi Bakanı Zeybekçi’nin hafta sonunda işaret ettiği bunun muhasebe zararı olduğu, vadesi gelmediği için gerçek olmadığı argümanı bankacılık sektörünün çok güçlü olduğu ya da yurtdışı borçlanma imkanlarının sınırsız olduğu ekonomilerde geçerli olabilir. Halbuki, Türk şirketlerinin şu an itibariyle bu tarz bir imkanı bulunmamaktadır. Böyle olunca da muhasebesel dahi olsa bilançolarda yazılacak kambiyo zararları şirketlerin finansal yapısını zayıflatıp kredi bulma imkanını daha da zorlaştıracaktır. Bu da reel sektörde önemli bir riski beraberinde getirebilir ki şu an itibariyle güçlü gibi görünen bankacılık sektörüne de ciddi bir kredi riski olarak yansır.

e)    TL’deki değer kaybının yurtdışı kaynaklı olduğu ne yazık ki doğru bir analiz değil, eksik! Hastaya doğru teşhisi koymazsanız uygulayacağınız tedavi de kaçınılmaz olarak başarısız olur. Hangi kıstasa ya da vadeye göre bakarsanız bakın Türk Lirası en kötü performans kaydeden birkaç para birimi içerisinde yer alıyor. Hiç şüphesiz bunu TCMB’nin tek başına aşma yetisi yok çünkü kur istikrarı sadece finansal ya da ekonomik değil, sosyal, siyasal, diplomatik istikrarı da gerektirir. Ancak, bu noktada, bahsettiğimiz riskleri azaltmak adına TCMB’nin elinde kuvvetli bir silah bulunuyor.

Döviz kurlarındaki yükseliş yangına benzer. Zamanında önlem alırsanız geniş bir alana yayılmadan durdurabilirsiniz. Geç kalırsanız maalesef tüm ormanı dahi kaybedebilirsiniz. TCMB Başkanı Çetinkaya ve ekibi önemi bir sınavdan geçiyor. Sadece kendilerinin değil TCMB'nin de kredibilitesi ve reputasyonu açısından önemli bir yol ayrımındalar. Ben faizlerde piyasa tahminlerinin üzerinde bir artırıma gitmeleri gerektiğine inanıyorum ve dilim döndükçe de sebebini açıklamaya çalıştım. Bu şekilde uzun vadeli faizlerin gerilediğini dahi görebiliriz. TCMB'den faiz artışı bekleyen tüm analistler gibi nihayetinde eleştirileceğimin de farkındayım. Olsun, niyetimiz temiz, ülkenin menfaati için... Güzel bir vecize ile yazımızı bitirelim: Dost değildir sana doğrusun diyen, dost odur ki sana doğrusunu diyen!