Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, ekonomik sıkıntıların aşılmasında, öngörülebilirliği sağlamanın, serbest piyasa dinamiklerine güvenmenin, kararlı ve sabırlı duruşun anahtar olduğunu belirterek, "Ben bir güven artışı olduğunu ve ilk adımının gerçekleşmeye başladığını görüyorum." dedi.
Bankanın 97. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla AA muhabirine açıklama yapan Aran, dünya ve Türkiye ekonomisine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Salgın döneminin ekonomik ve sosyal yaşantıya etkilerine işaret eden Aran, bu dönemde ülkelerin borçluluk oranlarının önemli ölçüde arttığını, likidite bolluğu oluştuğunu, bunun enflasyona neden olduğunu ancak dünyada likidite bolluğundan eşit şekilde yararlanılmadığını söyledi. Bunun oluşturduğu önemli risk unsurlarının nasıl yönetileceği, politikaları nasıl etkileyeceği konusunun önem kazandığını vurgulayan Aran, şöyle devam etti:
"Kaynakların topyekun seferber edildiği böyle bir süreçte verimliliğin nerelerde arttığı, verimsizliğin nerelerde oluştuğu, ekonomik, finansal sorunlarla istihdam ve gelir dağılımı gibi toplumsal sorunların nasıl, nerede, ne şekilde dengeleneceği önem kazandı. Bu konular, ekonomik olduğu kadar sosyal anlamda da dikkatli hareket edilmesi gereken, riskler barındıran hususlar. Nasıl sağlık konusunda bir bilim kurulu oluşturulduysa pandemiden çıkışla ilgili de ülkelerin bir ekonomik danışma kurulu oluşturarak bu kurulların önerileri doğrultusunda hareket etmelerinin faydalı olacağını düşünüyorum. Akademi dünyası ile sanayicinin, üreticinin ve finansal aktörlerin buluştuğu, fikir verenlerle bunu icraata dönüştürecek kişilerin bir araya geldiği, ortak akılla neler yapılması gerektiğine dair önerilerin sunulduğu bir model ile pandemi sürecinden çıkış sağlanabilir. Tabii ki nihai olarak buna karar verecek olan siyasi iradedir."
"Fed, yerinde, cesur kararlarla ekonomiyi destekleyerek en az hasarla bugüne gelinmesine öncülük etti”
Hakan Aran, Fed'in izlediği politikalara ilişkin değerlendirmede bulunurken, Fed'in, daha salgın başlarken çok hızlı hareket ettiğini, küresel kriz tecrübesinden de faydalanarak yerinde, cesur kararlarla ekonomiyi destekleyerek en az hasarla bugüne gelinmesine öncülük ettiğini kaydetti.
"Hakkını vermek lazım, Fed, küresel krizde olduğu gibi bu konuda da herkesten önce ilk adımı attı. Avrupa Merkez Bankası ve diğer merkez bankaları onu takip etti" diyen Aran, Fed'in şu anda sözlü yönlendirmeleriyle yine diğer merkez bankalarına öncülük ettiğini söyledi.
Aran, devamla şunları kaydetti:
"Sözlü yönlendirmeleriyle çok net bir şekilde; 'şu anda enflasyonun yüksek olduğu ama enflasyonun yükselmesine neden olan sürecin durduğu ve devam etmeyeceği, bu doğrultuda yüksek enflasyonu geçici olarak gördükleri ve radikal bir aksiyon almalarına gerek olmadığı' konusunda güçlü bir sinyal verdi. Böylece varlık alımı programının azaltılması konusunun önümüzdeki dönemde tartışılabileceğini söyleyerek piyasaları sakinleştirmeyi başardı. Bu durumun, herkese zaman kazandırdığını ve her ülkeye kendi içinde düzeltmesi gereken sorunlar açısından fırsat yarattığını düşünüyorum. Ancak bu imkanlar ilelebet sürmeyecek. Fed de bir süre sonra çıkış stratejisinin daha net iletişimini yaparak varlık alım programını azaltmak ve sonrasında da faiz artırımına gitmek durumunda kalacaktır. O zaman da yönetmemiz gereken önemli riskler kapıda bizi bekliyor demektir. Bu riskler gerçekleşmeden, halen vaktimiz varken, bizim bir an evvel önlemlerimizi almamız ve yeni konjonktüre hazırlanmamız gerektiğine inanıyorum."
"Bir güven artışı olduğunu görüyorum"
Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Aran, Türkiye ekonomisinde kur ve enflasyon tarafındaki baskının yapısal bir sorun olarak varlığını sürdürdüğünü vurguladı.
Kur ve enflasyon üzerindeki baskıyı kolaylıkla çözebilecek durumda olunmadığını belirten Aran, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Çünkü bunlar, yapısal sorunlarımıza işaret ediyor. 2013'ten bu yana baktığımızda, kimi zaman bize özgü nedenlerle kimi zaman da küresel nedenlerle döviz kurlarında çeşitli ataklar yaşadık. Döviz kurlarındaki ataklar, kurlardan fiyatlara geçiş etkisinin güçlenmesine neden oluyor. Artan döviz kuru geçişkenliğinin yanı sıra güçlü tüketim iştahımız ve ithal girdiye bağımlılığımız hızlı büyümeye çalıştığımız dönemlerde enflasyondaki yükselişi de beraberinde getiriyor. Küresel ölçekte emtia fiyatlarındaki artış da enflasyonist sürecin yönetilmesini daha güç hale getiriyor.
Nisan ayında genel müdürlük görevimi devraldıktan sonra verdiğim röportajda, ekonomik zorlukların nasıl aşılacağının reçetesi sorulduğunda 'kararlı ve istikrarlı bir duruşun, öngörülebilirliğin ve serbest piyasa dinamiklerine güvenmenin önemine' vurgu yapmıştım, bunlara ihtiyacımız olduğunu söylemiştim. Bugün de hala aynı fikirdeyim. Öngörülebilirliği sağlamanın, kararlı ve sabırlı duruşun ve serbest piyasa dinamiklerine güvenmenin bu reçetenin anahtarı olduğunu düşünüyorum. Bu konuda da mesafe katetmeye başladığımızı büyük bir memnuniyetle görüyorum. Çünkü mart ve nisan ayları, her şeyin çok hızlı değiştiği bir dönemdi. O günden bugüne ekonomi politikası yönetimi açısından büyük bir değişikliğin olmadığı, sıkı para politikasının korunması suretiyle risklerin yönetilmesinin amaçlandığı bir dönem yaşadık. Buna aşılama konusundaki olumlu gelişmeler de eşlik etti, aşılama süreci hızlandı. Okulların yüz yüze eğitimle açılacağı konusu net ve güçlü bir şekilde ifade edildi. Cari işlemler dengesinin; ihracatın artması ve turizm gelirlerinin tekrar ivmelenmesiyle beraber lehimize olacağını; cari dengenin daha olumlu seyrettiği bir konjonktürde Merkez Bankası'nın yeniden rezerv biriktirme fırsatı bulacağı bir periyoda geçeceğimizi düşünüyorum. Yatırımcı; ekonomik parametrelere bakan, ekonomik parametreleri değerlendiren ve enflasyonda bir düşüş eğilimi görmeden faiz oranlarını indirmeyen bir Merkez Bankası olduğunu hissetti. ‘Merkez Bankası Başkanı değişince acaba para politikasında bir gevşeme olur mu’ endişesi yatıştı. Bu önemli bir test süreciydi, bu süreçten geçer not aldığımızı düşünüyorum. Dolayısıyla ben bir güven artışı olduğunu ve ilk adımın gerçekleşmeye başladığını görüyorum. Burada sabırlı duruşun devam etmesinin çok önemli olduğunun altını çizmek istiyorum."
"Fırsatı kaçırmamak, heba etmemek gerekiyor"
Hakan Aran, enflasyondaki mevcut yüzde 19'luk seviyeye karşın TCMB tarafından yayımlanan Piyasa Katılımcıları Anketi'ne göre ağustosta 12 ay sonrasına ilişkin tüketici enflasyonu beklentisinin temmuza göre düşüş kaydederek yüzde 12,48 olduğunu hatırlattı.
Bu iyileşmenin, çok sınırlı olmakla birlikte dikkate değer olduğunu vurgulayan Aran, "Mevcut duruşumuz bozulmaz devam ederse baz etkisinin de katkısıyla enflasyonu bu yılın sonunda yüzde 16, gelecek sene de yüzde 12-13 seviyelerinde görebiliriz. Beklemeden birtakım kararların alınması durumunda; o noktada artık kimse bir reçete veremez, reçete verilemeyecek yerlere gelebiliriz. Bu nedenle ben bu sınırlı iyileşmenin kıymetli olduğunu düşünüyorum. Evet, arzu edilen ölçüde olmayabilir ama sürdürülebilir ve dengeli büyüme ile istihdam yaratılması, faiz oranlarının gerilemesi, üreticinin desteklenmesi, finansman yükünün hafifletilmesi, yeni yatırımların önünün açılması ve olumlu bir iklime dönülmesi konusunda bir fırsat görüyorum. Umarım bu fırsatı bu kez kaçırmayız, iyi değerlendiririz. Fırsatı kaçırmamak, heba etmemek gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu.
Aran, sabır gösterilmeden kararlar alınması durumunda ise tekrardan aynı şeylerin sil baştan yaşanabileceğine dikkati çekti.
Sene başında, ülke ekonomisinin bu yıl yüzde 3,5 büyüyeceğini öngördüklerini, bu öngörüyü en az yüzde 6 olacak şekilde revize ettiklerini belirten Aran, enflasyonda hızlı bir düşüş olmayacağı ancak son çeyrekte baz etkisine bağlı bir düşüş görüleceği ve sene sonunda enflasyonun yüzde 16'ya ineceği beklentisinde olduklarını söyledi.
Bunun Merkez Bankası'na faiz oranlarında indirim imkanı sağlayacağını vurgulayan Aran, "Piyasaların bunu fiyatladığını düşünüyorum. Sürpriz bir şey olmayacak. Bu şekilde faizin indirildiği, piyasa ile çatışmayan ve faiz indiriminin kurlarda artışa neden olmadığı bir konjonktürün; hepimize moral vereceğini, izleyen dönemde enflasyonun aşağı yönlü hareketinin hızlanmasına imkan sağlayacak yolu açacağını düşünüyorum. Yüksek faiz ortamından bankalar olarak bizlerin de şikayetçi olduğumuzun altını çizmek istiyorum. Çünkü biz kredilerimizi ortalama 3 yıl vadeli veriyoruz, öte yandan mevduatın vadesi 1-2 ay civarında. Bu demek oluyor ki geçen sene düşük faiz ortamında verdiğimiz kredileri, mevcut durum itibarıyla her ay yüzde 19'dan fonluyoruz." ifadelerini kullandı.
"Sabırlı tavır, yapısal reformlara da itibar kazandıracaktır"
İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, Türkiye'de bir dönem üzerinde çok konuşulan yapısal reformlara dair de şu yorumu yaptı:
"Yapısal reformları, program olarak çok güzel açıklıyoruz ama takibini yapmıyoruz. ‘Yapısal reform’ diyorsanız, nereden baksanız en az bir yıl boyunca o işlerin hayata geçmesinden sorumlu olacak kişilerin o işlerle meşgul olması, aynı kararlılıkla konunun üzerine gitmesi ve sonuçlarını almak için de beklemesi gerekir. Ama biz o yapısal dediğimiz reformlardan hiç sabır göstermeden sonuç bekliyoruz, kısa sürede sonuç gelmiyor diye vazgeçtiğimizde de hepsi yarım kalıyor, yapamıyoruz. O nedenle politikalarda sabırlı tavır yapısal reformlara da itibar kazandıracaktır. Bankalar bu konuda tesir edecekse bunu, yapısal dönüşüme katkı sağlayacak şekilde kaynaklarının yönünü değiştirerek yapar. Örneğin, üretici ve ihracatçıların tesisini yerinde görerek yeni yatırımlarını teşvik ediyor, tüm finansmanı en uygun şekilde sağlıyor, proje bazında geri dönüş sürecini değerlendirerek kaynaklarımızı dengeli büyüme için seferber ediyoruz. Kaynakları buraya özgülediğimiz için tüketim tarafına daha az destek sağlıyoruz. Böylece iç talebin yavaşlamasıyla beraber dezenflasyonist sürece de katkıda bulunuyoruz. Ben izlenen politikaların sonuç vereceğine inanıyorum. Çünkü hepimizin menfaati, hepimizin çıkarı ülke ekonomisinin iyileşmesinden geçiyor. Bunun olmadığı durumda kazanan olmaz. Ülkenin kazanamadığı bir yerde, bireysel olarak kazanan birilerinin olacağını sanmıyorum. Bu ülkenin kazanması gerekir. Bunun için de her kurum öncelikle kendi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli. Bir banka ise finansman kaynaklarını bu amaçla kullanmalı, bu amaçla müşterisini desteklemeli diye düşünüyorum. Zaten her kurum vazifesini layıkıyla yerine getirirse resim kendiliğinden tamamlanır. İş Bankası olarak bu konuda örnek bir davranış sergilediğimize inanıyorum. Gerek ilk çeyrek bilanço sonuçlarımızda gerek ilk yarıyıldaki sonuçlarımızda bunun böyle olduğunu, kaynakları nerelere kullandığımıza baktığınızda çok net bir şekilde göreceksiniz."
"Sorunlu krediler tarafında ek bir bozulma, ilave bir risk görmüyorum"
Hakan Aran, bankacılık sektörünün aktif kalitesinde bir iyileşme olduğunu, sorunlu krediler tarafında ek bir bozulma ve ilave bir risk görmediğini vurguladı.
Sorunların artmadığını, tersine sorunların çözüldüğünü ve o çözümlenen sorunlarla kredilerin yeniden yapılandırıldığını anlatan Aran, "Yapılandırılmış olan krediler, müşteriye işlerinin tekrar karlı hale gelmesi konusunda önemli bir zaman kazandırıyor. Dolayısıyla vatandaşımıza, vatandaşımızın işine ve karlılığına yansıması için gereken süreyi ödemesiz bir dönem olarak belirleyip, işinin iyileşme hızına göre taksitleri ayarlayıp, gerçekten sorunun kalmadığı bir noktada anapara ödemelerine başlayacağı bir modelin ortaya konabilmiş olması çok önemli." dedi.
Sermaye yeterliliği konusuna da değinen Aran, sermaye yeterlilik oranının halen yasal sınırların çok üzerinde seyrettiğini, dolayısıyla bankaların hem güçlü likiditesi hem de güçlü sermayesi olduğunu söyledi.
Aran, "Sermayelerin azaldığı bir dönemde çözüm, öz kaynak karlılığının enflasyon oranına gelmesi, hatta enflasyonun üzerine çıkması. Bu, enflasyon yüzde 19 seviyesinde iken mümkün olmaz fakat enflasyon düşer öz kaynak karlılığı da artarsa tekrar bankaların sermaye biriktirdiği, sermayesini büyüttüğü bir döneme, dengeye geleceğimizi düşünüyorum. Umarım bunu sağlar, bunu görürüz." diye konuştu.
"Bankacılığa, bankalara, bankacılara saygı duyulmasını sağlamamız gerekiyor"
İş Bankası Genel Müdürü Aran, bankacılık sektörünün iyileştirilmesi gereken alanlarına ilişkin ise şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bu konuda özellikle şunu söylemek istiyorum; bankacılık anlayışı daha insan odaklı hale getirilmeli. Bu, bizim önemli bir sorumluluğumuz. Çalışanlarımızın ve müşterilerimizin refahını artırmak, istihdam azaltan değil, istihdamı artıran yaklaşımlar benimsemek, müşterilerin işlerinin gelişimine salt finansal açıdan değil, danışmanlık açısından da katkıda bulunmak konusunda bankalar olarak çok şey yapmamız gerekiyor. Bankacılığa, bankalara, bankacılara saygı duyulmasını sağlamamız gerekiyor. Bugüne kadar her işte insanı merkeze alan ve 'önce insan' yaklaşımı ile hareket eden bir banka olarak, bu konuda sektöre öncü olacağımızı düşünüyorum. İnsana yaklaşım, insanı merkeze alma konusunda bankaların katedeceği bir mesafe var. Bu dönemde bunun da sağlanması gerekiyor. Ben bankacılık mesleğinin saygınlığı, bankacıların saygınlığı açısından toplum nezdinde algının mutlaka geliştirilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu da yine sözle olmaz, icraatla olur. Sektör olarak bunu da başarıyla yapacağımıza inanıyorum."
"100. yılda tüm kesimlerin gururla 'Benim Bankam' dediği bir İş Bankası hayal ediyorum"
Hakan Aran, "100. yılda İş Bankası'nı nasıl hayal ettiğine" ilişkin de, "Ben 100. yılda İş Bankası'nı her şeyden önce hissedarıyla, müşterisiyle, çalışanıyla, emeklisiyle, tüm kesimlerin gururla 'Benim Bankam'’ dediği, üreten, kazanan ve kazandığını toplumla paylaşan geniş bir aile olarak hayal ediyorum. Peki, bu hayalin dayanağı nedir? İş Bankası'nın iştirakleriyle birlikte 50 bin çalışanı, bir o kadar da emeklisi, 12 milyon aktif müşterisi, 150 binin üzerinde yatırımcısı var. Biz gerçekten bugün de büyük ve güzel bir aileyiz. Toplumun her kesiminden, ticari hayatın her alanından milyonlarca müşteriyi, geniş kurumsal ve bireysel yatırımcıyı bir arada tutmaktan, onlarla beraber bir yol arkadaşlığından bahsediyorum. Bu çerçevede, iş modelimizle, organizasyon ve şube yapımızla, hizmet anlayışımızla, çalışanlarımızın yetkinliğiyle, teknolojik altyapımızla geleceğin bankasını inşa edeceğiz. Günün koşullarına göre değişen bankacılığın gerektirdiği dönüşümlerin yapılacağı, geleceğin çalışanlarının oluşturulacağı ve değerlerimizin de sürdürülebilir kılındığı bir gelecek… Dolayısıyla özel bankalar arasındaki liderliğimizi, bilanço gücümüzü koruyarak, pekiştirerek gelinecek bir 100. yılda, buna yakışır bir 100. yıl bilançosu açıkladığımız, ‘Türkiye'nin Bankası’ olmaya devam ettiğimiz, tüm paydaşlarımızın ‘Benim Bankam’ diye sahip çıktığı bir İş Bankası… 100. yıldaki hayalim bu." ifadelerini kullandı.
İş Bankası'na genel müdür olarak atanmasının ardından geçen 5 aylık süreye dair de Aran, üstlendiği görevin kendisine son derece gurur ve heyecan verdiğini, büyük bir çalışma şevki ve başarma azmi uyandırdığını söyledi.
Aran, "İş Bankası ölçeğinde bir kurumda; çalışanın, müşterinin hayatına değen işlerle uğraşmak bana müthiş bir enerji veriyor. Ben bu duygularla, heyecanla çalışıyorum. Üstelik tarihimize baktığımız zaman Atatürk'ün kurduğu, Celal Bayar'ın ilk genel müdür olduğu bu kurumda, genel müdürlerimiz arasında Adnan Bali gibi iz bırakan çok sıra dışı, özel ve insani yönleriyle öne çıkan bir genel müdürden bu koltuğu devralmak, bana çok ağır bir sorumluluk yüklüyor. Bu sorumluluk, tüm o tarihsel mirasın gerektirdiği sorumlulukla bu heyecanı birleştirmeme vesile oluyor." diye konuştu.
"Mobil bankacılığı kullanan aktif müşteri sayımız 9,5 milyon"
İş Bankası Genel Müdürü Aran, salgın döneminde bankacılık işlemlerinde dijital kanalların kullanımındaki artışa dair şu değerlendirmelerde bulundu:
"Pandeminin hemen başında 7,8 milyon olan mobil bankacılığı kullanan aktif müşteri sayımız bugünlerde 9,5 milyona çıktı. İkinci çeyrekte hem yeni açılan TL vadeli mevduat hesaplarının hem de kullandırılan ihtiyaç kredilerinin yüzde 87'den fazlası dijital kanallardan gerçekleşti. Bu rakamlar, gerçekten son derece çarpıcı. Bu dönemde dijital kanaldaki en önemli yenilik, banka müşterisi olmak için şubeye gidilmesine gerek kalınmaması ve uzaktan müşteri ediniminin başlaması oldu. Bu, iş yapış şekillerinde çok radikal değişiklikleri beraberinde getirecek. Yeni müşterilerimizin yüzde 40'a yakınını dijital kanallardan ediniyoruz. Bu rakamların gittikçe daha da artacağını düşünüyorum."
"Ödeme sistemleri, tarım, ihracat, girişimcilik odaklanacağımız alanlar"
Hakan Aran, banka olarak gelecek süreçte odaklanacakları alanlara ilişkin de bilgi verdi.
Ödeme sistemleri alanında lider olmayı hedeflediklerini, ıslak imzaların atılmayacağı, tüm iş ve finans döngülerinin dijital platformlar üzerinde gerçekleşeceği "görünmez bankacılığa" örnek olacak ürün ve hizmetleri müşterilerle buluşturacaklarını aktaran Aran, çiftçilere yönelik olarak tarım, teknoloji ve finansı birleştiren alanlarda yeni proje ve ürünler sunacaklarını bildirdi.
Aran, "Bu alanda İmece Mobil çok güçlü bir ürünümüz. Bu ürünümüzün daha da yaygınlaşacağını düşünüyorum. Ayrıca, üretici ile tüketicinin buluştuğu, çok özel tasarımı ve kurgusu olan Tarım İhtisas Şubesi, İş Bankası Tarım Pazar Yerleri göreceksiniz. Ödeme sistemlerini bu mekanlara ustalıkla entegre edeceğiz." diye konuştu.
Girişim bankacılığının odaklandıkları bir başka alan olduğunu vurgulayan Aran, Türkiye'de girişimcilik üzerinden bir büyüme hikayesi yazılabileceğini, İş Bankası'nın da girişim bankacılığı ve girişim ekosistemi konusunda etkinliğini sürdüreceğini kaydetti.
Aran, girişimcilerin yanında olmaya devam edeceklerini, girişimcilik konusunda da özel bir ihtisas şubesi açacaklarını bildirdi.
Üretim ve ihracat alanında hem üreticinin hem de ihracatçının desteklenmesi, sadece finansal açıdan değil, işlerinin dijitale taşınması, kolaylaştırılması konusunda da İş Bankası'nın öncü olacağını belirten Aran, "Genel çerçeve itibarıyla geleceğin bankası, geleceğin çalışanları ve müşteri deneyimi konusunda sıra dışı bir bankacılık anlayışı göreceğiz." dedi.
"(Kripto paralar) Bu alana çok hızlı düzenlemeler getirilmeli, şeffaflık sağlanmalı"
Kripto paralara dair de görüşlerini aktaran Aran, tüm dünyada kripto paralar, dijital varlıklar ve dijital paralar konusunda öncelikle düzenlemelerin yapılması, yatırımcıların, vatandaşların korunduğundan emin olunduktan sonra bunlara ilişkin projeler geliştirilmesi gerektiğini söyledi.
Bu alana önemli miktarda para akışı olduğuna dikkati çeken Aran, bunları yok sayıp, insanları kaderiyle baş başa bırakmakla ya da yasaklamakla mesafe katedilemeyeceğini söyledi.
Bu alana çok hızlı bir şekilde düzenlemeler getirilmesi, şeffaflığın sağlanması, fiyat oynaklıklarının azaltılması, yatırım yapan insanların büyük kayıplarla karşılaşmasının önüne geçilmesi gerektiğini belirten Aran, şunları kaydetti:
"Bir banka genel müdürü olarak, bilgisayar dünyasının içinden gelen, dijital projeleri yöneten, Türkiye'de ilk internet bankacılığını yapan, mobil ödeme, mobil bankacılık uygulamalarını doğrudan kodlayan bir insan olarak bu dünyanın karşısında olmam elbette mümkün değil. Siber risklerin çok fazla olduğu, düzenlemelerin yeteriz kaldığı, finansal okuryazarlık gibi teknoloji okuryazarlığının da zayıf olduğu bir ortamda, vatandaşları korumak adına ilgili düzenlemeler yapılmadan bu alana para yatırılmaması, aksi takdirde ciddi kayıplarla karşılaşılabileceği yönünde uyarılar yapmıştım. Benim bu yönüyle uyarılarım, bazı kesimlerce bu konuda doğru vizyonda olunmaması, bu gelişmelerin doğru okunmaması gibi yorumlanabildi. Uyarı yapmam nedeniyle sanki bunun karşısındaymışım gibi bir algı oluşmasını istemem. Ama insanlar çok fazla düşünmeden, takım tutar gibi, taraf tutar gibi bir konunun ya bir tarafında ya diğer tarafındaymış gibi davranıyor. Oysa konuyu teknoloji açısından, finansın geleceği açısından kıymetli bulup bu alandaki eksiklikleri gidermek için uyardığımızın anlaşılması gerekiyor. Yoksa aracı kurumlar batıyor, banker faciası gibi kurumlar yok oluyor, vatandaşın parası kayboluyor. O zaman yasak geliyor, sonra tekrar ortalık duruluyor. Bu sefer yasaklarla baş başa kalıyoruz."
Aran, bu alanları, bilinçli bir şekilde, hem finansal okuryazarlığı hem teknoloji okuryazarlığını artırarak vatandaşların yatırımlarını doğru yönlendirmek, doğru kanalize etmek gerektiğini söyledi.
Daha önce bu alanlara, düzenleme yapılmadan girilmemesi görüşünde olduğunu hatırlatan Aran, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Ama bu konuda aracılık eden kurumların anti şeffaf yapılarını, bir gecede nasıl yok olduklarını ve insanımızın nasıl mağdur olduğunu görünce üzülüyor, güvenilir bir kurum olarak en azından müşteriyi sahipsiz bırakmamak adına, doğru şekilde ve mevcut düzenlemelerin elverdiği ölçüde bu alana girip, en azından kurtarabildiğimiz kadar yatırımcıyı güvenli bir alana çekmenin sorumluluğunu hissediyorum. Çünkü durup düzenlemeleri bekledikçe, mağduriyetin önüne geçemeyiz ama hiç olmazsa mağduriyeti azaltma adına bu işin nasıl olması gerektiğini, ne olması gerektiğini ortaya koyabiliriz. Otorite ile beraber çalışarak düzenlemeyi peşi sıra getirebiliriz. Banka olarak böyle bir değişikliğe gidebiliriz ve bu alanlarda da bizi yine öncü olarak görebilirsiniz. Bizim bunları yapmamız hiç zor değil. Çünkü biz Çin'de, Silikon Vadisi'nde iki inovasyon ofisi olan; buralarda, daha önce Coinbase'i yaratan, Çin'deki dijital parayı yaratan insanları istihdam eden bir kurumuz. Bizim için bu dünyada kuralların gerektirdiği şekilde yer almak, sadece 2 aylık bir meseledir."
"Sürdürülebilirlik moda bir kavram gibi ele alınmamalı, aksiyonlarla, eylemlerle içi doldurulmalı"
Sürdürülebilirlik konusuna dair de görüşlerini aktaran Aran, son günlerde yaşanan orman yangınları ve sel felaketlerinin; sürdürülebilirlik konusunun aslında ne kadar hayati bir konu olduğunu, küresel ısınma ve iklim değişikliği denildiğinde bunun insana nasıl dokunabildiğini çok acı bir şekilde gösterdiğini kaydetti.
Yangın ve sellerde yaşamını yitirenlerin tüm yakınlarına ve Türkiye'ye başsağlığı dileyen Aran, "Sadece insanlarımızı kaybetmedik. Ağaçlarımızı, ormanlarda yaşayan canlıları kaybettik. Onların yüreğimizi sızlatan, gözlerimizi dolduran hallerini gördük. Dolayısıyla bundan sonra sürdürülebilirlik meselesine, o görüntüleri izleyen, bunu yaşayan herkesin çok daha farklı yaklaşacağını düşünüyorum." dedi.
Aran, sürdürülebilirliğin moda bir kavram olarak ele alınmaması gerektiğini, bunun "dünyada yaşamanın ve gelecek nesillere dünyayı aldığımız gibi bırakma sorumluluğunun bir parçası" olduğunu vurguladı.
Bu konudaki tavrın doğrudan eylemle gösterilmesi gereken bir alan olduğunu ifade eden Aran, "Kavramları dilimize doluyoruz, konuşuyoruz ve o kavramın içini boşaltıyoruz. Bu konuda bence herkes eylemleriyle, aksiyonlarıyla kavramın içini doldurmalıdır. Biz konuya böyle yaklaşıyoruz." diye konuştu.
Banka olarak bu konuda yaptıklarına da değinen Aran, şöyle devam etti:
"2020 yılında, Birleşmiş Milletler Çevre Programı Finans Girişimi üyesi olduk ve Sorumlu Bankacılık Prensipleri'ni imzaladık. İklim üzerindeki doğrudan etkilerimizi yönetmek üzere, bilimsel verilerden hareketle karbon-nötr olmaya giden yolda emisyon azaltım hedeflerimizi ortaya koyduk. Bu kapsamda, İş Bankası olarak bugün itibarıyla faaliyet noktalarımızın tamamında tedariki mümkün ise yenilenebilir enerji kullanıyoruz. 10 milyon doların üzerindeki tüm krediler ve yatırım kredilerinin çevresel ve sosyal risk değerlendirmesini yapıyoruz. Artık kredi tahsis, risk yönetimi gibi fonksiyonlarımızda çevre mühendisi istihdam ediyoruz. Bugün İş Bankası'nın toplam enerji üretim projeleri portföyünün yüzde 72'sinden fazlası yenilenebilir enerjiden oluşuyor. Dolayısıyla yenilenebilir enerji, temiz enerji konusunda finansal kaynaklarımızı seferber etmiş durumdayız. Her yeni ürün geliştirme sürecinde ürünün sürdürülebilirlik amacına hizmet etmesini odağımızda tutuyoruz. Yeşil tahvil, güneş kredisi, TEMA Çevre Fonu, TEMA Kart gibi ürünlerle de bankamız ürün portföyünü zenginleştiriyoruz."
Aran, İş Bankası olarak sürdürülebilirlik odağına sadece finansal sürdürülebilirliğin değil, kurumların en değerli sermayesi olan insanın alınması gerektiğine inandıklarını söyledi.
Hem müşterilere işlerini bu çerçevede yürütmeleri için destek olduklarını hem de sorumluluklarını, ödevlerini yerine getirerek onlara örnek olmak için çaba sarf ettiklerini anlatan Aran, "Artık konuşarak fikir verme değil, yaparak ilham verme dönemindeyiz." dedi.