Dışişleri Bakanlığı, hükümetin ABD ve IŞİD'e karşı birlikte hareket edecek koalisyon ülkelerinin uçaklarıyla insansız hava araçlarının Türkiye'deki üslerde konuşlanmasına onay verildiğini açıkladı. Açıklamada, Türkiye'nin savaş uçaklarının da operasyonlara katılacağı "Bahse konu harekâtlarda, tabiatıyla, Türk Hava Kuvvetleri unsurları da aynı amaçla görevlendirecektir" ifadesiyle duyuruldu.
Dışişleri açıklaması, Türk savaş uçaklarının Suriye'deki operasyona katılmayacağı yolundaki tahminleri doğrulamadı. Açıklamada, Adana İncirlik'in yanı sıra başta Diyarbakır, Batman ve Malatya olmak üzere, Türkiye'deki bütün üslerde koalisyon uçakları ile insansız hava araçlarının konuşlanmasına onay verildiği yolunda bir kelimelendirme yapılması dikkat çekti. Açıklamada, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun "belli bir aşamaya geldiğini" duyurdukları Suriye sınırında güvenli bir tampon bölge oluşturulması planı hakkında herhangi bir ifadeye yer verilmedi.
"IŞİD tehdidinin büyümekte olduğu" vurgulanan açıklamada Türkiye'nin içinde olduğu "yeni işbirliğinin DEAŞ’a yönelik koalisyon harekâtına fark yaratıcı katkılar sağlamasının beklendiği" vurgulandı.
Dışişleri Bakanlığı'ndan saat 19.30 sıralarında yapılan yazılı açıklama aynen şöyle:
"Türkiye ve ABD, kollektif savunma ve ulusal güvenlik üzerinde birlikte düşünme ve hareket etme tecrübesine sahip iki NATO üyesi müttefiktir.
İlişkilerimizin bu dokusu çerçevesinde, müşterek tehditlere karşı yine müşterek çabalarla cevap vermek iki ülke bakımından bir öncelik oluşturagelmiştir.
Bu meseleler, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ile ABD Başkanı Obama arasında 22 Temmuz günü gerçekleşen telefon görüşmesinde olduğu gibi, gerektiğinde devlet başkanları düzeyinde de ele alınmaktadır.
DEAŞ meselesi Türkiye için öncelikli bir ulusal güvenlik tehdididir. Bu tehdidin boyutları giderek büyümektedir.
Nitekim, Suruç’ta 20 Temmuz günü 32 vatandaşımızı aramızdan alan menfur terör saldırısının açtığı yara daha tazeyken, bu terör örgütü 23 Temmuz günü de Elbeyli’deki Hudut Karakolunda görevli Türk askerlerine silahlı saldırıda bulunmuş ve bir Astsubayımız şehit düşmüştür.
Ulusal güvenliğimize yönelik bu tehdit ve saldırılara hakedilen karşılığın verileceği açıktır.
DEAŞ'ın Türkiye sınırları ve Türkiye’nin güvenliği bakımından arzettiği tehditin ortadan kaldırılması, bir süredir ABD ile Türkiye arasında yürütülen ortak hareket egzersizinin önemli bir boyutunu teşkil etmektedir.
Irak ve Suriye’de 10 aydır devam eden Uluslararası Koalisyon harekatlarına Türkiye, Koalisyon'un bir üyesi olarak, esasen milli imkan ve yetenekleriyle katkı sağlamaktaydı. Nitekim, ABD’ye ait silahlı insansız hava araçlarının ülkemizde konuşlandırılmasına dair iznin Sayın Dışişleri Bakanımızca geçtiğimiz Haziran ayı sonunda açıklandığı hatırlanacaktır.
Türkiye ve ABD, bu sürecin devamı mahiyetinde, DEAŞ’la mücadeleye yönelik mevcut işbirliğini daha da derinleştirmeye karar vermişlerdir.
Bu çerçevede, Bakanlar Kurulu, TBMM’den 2 Ekim 2014 tarihinde aldığı yetkiye dayanarak, DEAŞ’a yönelik hava harekatlarına katılan ABD ve tarafımızdan uygun görülecek bazı bölge ülkeleri de dahil diğer Koalisyon ülkelerinin insanlı ve insansız hava unsurlarının ülkemizdeki üslerde konuşlandırılmasına onay vermiştir. Bahsekonu harekatlarda, tabiatıyla, Türk Hava Kuvvetleri unsurları da aynı amaçla görevlendirecektir.
Esasen, bu sabah itibariyle, jetlerimiz BM Şartı’nın 51. Maddesi uyarınca meşru müdafa hakkımıza dayanarak Suriye içindeki belirli DEAŞ unsurlarını hedef almış bulunmaktadır.
DEAŞ’a yönelik Koalisyon harekatına fark yaratıcı katkılar sağlaması beklenen bu yeni işbirliğinin detayları hakkında, operasyonel nedenlerle, bu aşamada bilgi verilmeyecektir.
Ancak, Türkiye’nin güvenliğinin sağlanmasının yanısıra, Suriye içinde öncelikle DEAŞ’ın kontrolündeki bölgelerde yaşayanların güvenliğinin kalıcı biçimde sağlanarak pekiştirilmesi de, hava unsurlarının artan mevcudiyetiyle birlikte, bu işbirliğinden beklenen doğal sonuçlar arasındadır.
Söz konusu harekatlar, uluslararası hukuk uyarınca icra edilmektedir. Bu doğrultuda, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne de gerekli bildirimde bulunulmaktadır."