Avrupa’da yeşil tahvil piyasası ilk kez bir nükleer enerji projelerini finanse etmeye hazırlanıyor. Avrupa Parlamentosu’nun nükleeri yeşil enerji olarak sınıflandırmasının ardından, kendi mevzuatını güncelleyen ilk ülke Fransa oldu. Ancak nükleer enerjinin yeşil finansmana dahil olmasında bazı etik problemler de bulunuyor.
Nükleer enerji, diğer enerji kaynaklarına kıyasla çok daha düşük karbon salınımına neden olduğu için yeşil statüye kavuşmuş olsa da, hararetle tartışılan bir konu olmaya devam ediyor. Tartışmalar, atıkların imhası, silah olarak kullanılma potansiyeli ve radyasyon riski ile ilgili endişelerden kaynaklanıyor. Tarihte yaşanmış olan nükleer felaketler de durumu daha da zorlaştırıyor. Bunun sonucunda Fransa’nın enerji şirketi EDF, nükleer enerjiyi finanse eden yeşil tahvil gelirlerinin ayrı bir portföyde yönetileceğini belirtti.
EDF sözcüsü Bloomberg’le yaptığı bir röportajda, iç politikaları gereği nükleere yatırım yapmaya hazır olmayan yatırımcıların her zaman 'klasik' yeşil tahvillere yatırım yapabileceğini aktardı.
Yatırımcıların yüzde 60’ı istekli
Barclays tarafından ankete katılan yatırımcıların yaklaşık yüzde 60'ının nükleer enerji için yeşil tahvil satın almaya istekli olduğu görüldü. Bu konuda daha sessiz kalmış olan Avrupalı katılımcılar Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesinin ardından Avrupa'da bir enerji krizi yaşanacağı korkusuyla nükleer enerji tahvillerine daha olumlu bakmaya başladı.
Nükleer atık, güvenlik ve maliyet gibi sıkıntıların farkında olduklarını söyleyen Newton Yatırım Müdürlüğü fon yöneticisi Scott Freedman sıfır karbon emisyonu hedefini sağlamak için tüm fırsatları araştırdıklarını ekledi.
Bazı yatırımcılar nükleere soğuk bakıyor
AB üyelerinin nükleer enerjinin yeşil tahvillere dahil edilmesi konusunda tartışmaları sürüyor. Natixis anketi Almanya, Avusturya ve İsviçre'den yatırımcıların, sektörü finanse etme olasılığının özellikle düşük olduğunu gösterdi.
Fon yöneticisi Bryn Jones bu konu hakkında, “Nükleer gücün düşük karbonlu bir elektrik kaynağı sunduğunu inkar etmiyoruz. Ancak, dünyamızın karşı karşıya olduğu tek kriz iklim krizi değil. Biyoçeşitlilik kaybı diğer bir kritik ve genellikle gözden kaçan risk. Çevre üzerinde olumsuz bir etkisi olmayacağını garanti altına almadan nükleer santralleri işletme ve atıkları uzun süre depolama fikrine ikna olmadık” dedi.