ABD'de 2019'da Trump yönetiminde neler olabilir?

ABD'de 2019'da Trump yönetiminde neler olabilir?

2019, tehlikeli gelişmeler üretmeye aday bir yıl olacak gibi görünüyor.

A+A-

Bu kötümserliğin arkasında, dünya ekonomisinin yeniden durgunluk sinyalleri vermeye başlamasından, büyük güçler arası rekabetin giderek sertleşmekte olmasına kadar birçok yapısal koşullardan kaynaklanan risklerin yanı sıra, yorumcuların değinmeden geçemedikleri bir etken daha var.

Dünyanın en büyük ekonomisine, en güçlü ordusuna, en yıkıcı nükleer silahlara sahip ülkenin yönetimi istikrarsız.

ABD'de yasama organı bölünmüş durumda. Temsilciler Meclisi Demokratların, Senato Cumhuriyetçilerin elinde. Başkan Donald Trump'ın kişisel özellikleri ve yönetim tarzı da önemli bir belirsizlik kaynağı.

Yeni yıla girerken, dünyanın siyasi sahnesinde ilk kez, aldığı çok kritik kararları, ilgili bakanlıklarına, güvenlik kurumlarına bile danışmadan çoğu kez haber vermeden günün herhangi bir saatinde Twitter'dan dünyaya açıklayan, geçmişinde devlet deneyiminden yoksun, garip bir ABD Başkanı var. 

Trump, kendisini eleştiren medyayı "sahte haber üretmekle" suçluyor, CNN gibi ana akım temsilcilerini, Beyaz Saray'ın basın toplantılarından kovmaya çalışıyor, kadınlar hakkına son derecede aşağılayıcı - "avuçlamak", "her tarafından, kim bilir başka neresinden kanlar akıyor" gibi ifadeler - kullanabiliyor.

Müslümanların ülkeye girişini yasaklamaya yönelik kararlar alabiliyor, Meksikalı göçmenler için "tecavüzcü" diyebiliyor, gittikçe biriken davalar karşısında "kendi kendini affetmekten" söz edebiliyor.

Başkan Trump, ırkçı, yabancı düşmanı seçmene söz verdiği için, "ABD-Meksika sınırına duvar yapacağım" diye tutturdu ve gerekli fonları Kongre'den çıkaramayınca, yeni yıla girerken bütçe tartışmalarını kilitleyerek merkezi, federal devletin bürolarının, ödenekleri belirlenemediği için kapanmasına yol açtı.

Trump, duvarı yapacak parayı alamazsa, büroları kapatmaya devam etme tehdidinde bulunuyor.

Yargının merceği altında

Dahası bu başkan, New York ve Washington'da gittikçe derinleşmekte olan iki adli soruşturma süreciyle karşı karşıya. 

Eski FBI Başkanı özel görevli savcı Robert Mueller, Donald Trump'ın seçim kampanyasının Rusya ile işbirliği yaptığına ilişkin iddiaları ve Trump'ın bu iddialara yönelik adli araştırmaları engelleyip engellemediğini soruşturuyor.

New York'ta savcılar, Trump'ın özel avukatı Michael Cohen'i, iki kadına, Trump ile cinsel ilişkilerini, potansiyel seks skandallarını bastırmak amacıyla susmaları için para vermekten suçlu buldular. Cohen, Trump'ı da bu davanın kapsamına sokacak biçimde suçu kabul etti, savcıyla işbirliği yapmaya başladı.

Trump'la ilgili soruşturmalar bunlarla da sınırlı değil. Amerikan Washington Post gazetesindeki bir yoruma bakılırsa, Başkanlık seçimlerini kazandıktan 2 yıldan uzun bir sonra bile hala, "Donald Trump'ın son 10 yılda yönetmiş olduğu hemen hemen tüm kuruluşlar soruşturma altında".

Yeni yılda bu soruşturmaların çoğunun tamamlanması bekleniyor. Kasım 2018'da yapılan ara seçimlerde Temsilciler Meclisi'nin Demokrat Parti'nin eline geçtiğini, birçok Cumhuriyetçi Parti temsilcisinin Trump'ı gelecek başkanlık seçimlerinde kendileri için bir risk olarak görmeye başladığını düşününce ABD'de yönetimin istikrarının daha da bozulmasını beklemek gerekiyor.

Trump kendini korumak için, can havliyle önlemler almaya çalışıyor ve dünyanın en büyük ekonomisine, güçlü ordusuna, en yıkıcı nükleer silahlara sahip ülkenin başkanı.

Yukarda değindiğim özgün yönetim tarzıyla, kendini koruma reflekslerinin, birleşmesi sonucunda, Trump Ocak 2017'de yönetimi Obama'dan devraldığından bu yana, hükümetin üst düzey kadrolarından 45 kişi ya istifa etti ya da Trump tarafından kovuldu. ABD yönetimi bir türlü istikrar kazanamadı. 

Bu yıl bu istikrarsızlığın giderek kaotik bir görüntü sunmaya başlaması, karar alma süreçlerinde belirsizliklerin artması azımsanamayacak bir ihtimal olarak karşımızda duruyor.

Her an her şey olabilir

Şimdi ABD yönetimi söz konusu olduğunda, "Her an her şey olabilir" gibi son derecede saçma, bir o kadar da korkutucu bir durumla karşı karşıyayız.

Örneğin, ne zaman hangi kararı, nasıl bir Twitter mesajıyla dünyaya duyuracağı belli olmayan Trump, aniden bir Twitter mesajıyla "Suriye'den ve Afganistan'dan Amerikan askerlerini çekeceğini" açıklayıverdi.

Açıklamanın ardından, bu karara katılmayan, hatta, büyük bir olasılıkla açıklandıktan sonra öğrenmiş olan Savunma Bakanı James Mattis istifa etti. ABD basınının aktardığına göre, her iki partiden senatörlerin büyük çoğunluğu çekilme kararını olumlu karşılamadılar. ABD'nin Avrupalı müttefikleri şaşkınlıklarını belirttiler. Türkiye ve İsrail, farklı nedenlerden bir anda kendilerini çok karmaşık bir risk denklemi içinde buldular.

Trump'ın bu açıklamasının ardından patlak veren tartışmada ABD dış politika çevrelerinin en etkili kuruluşlarından Council on Foreign Relations ve Atlantic Council yazarları, New York Times ve Washington Post gazetelerinin, Foreign Policy, National Interest dergilerinin doğrudan, Wall Street Journal gazetesinin dolaylı eleştirileri ABD dış politikasında önemli bir çatlağın açığa çıktığını gösteriyordu.

Yılın son günü gazetelerin yorumlarından, Trump'ın yeni tweetlerinden, Cumhuriyetçi Parti'den senatörlerin, çekilme kararını gözden geçirmesi için Trump'a baskı yaptığını, Trump'ın bu baskıya dayanamadığı, geri adım atmaya başladığı anlaşılıyordu.

New York Times'ın haberine bakılırsa, Trump'ın yakın müttefiki Cumhuriyetçi Senator Lindsay Graham'ın Trump'la görüştükten sonra "geri çekilme planının yavaşlatılacağına" ilişkin açıklamaları, adeta "orada kalınacağı anlamına" geliyordu. Böylece, ABD'nin tutumu iyice bulanıklaşıyordu. 

Tüm bunlara bakınca, ABD yönetiminde, özellikle dış politika alanında istikrarı koruyan süreklilik ilkesinin artık işlemediğini düşünmek olanaklı.

Bu garip durumun, 2019'da uluslararası ilişkilerde, modern zamanlarda bugüne kadar karşılaşılmamış ciddi bir belirsizliğe yol açması da büyük bir olasılık.

Süreklilikten kopuşa

ABD'de gelip giden başkanlar özellikle dış politika alanında çok büyük değişiklikler yaratmazlar, genelde bir süreklilik egemendir.

Örneğin, dikkatle bakıldığında, en çarpıcı değişikliklere sahne olduğunu düşünebileceğimiz, G.W. Bush yönetiminde bile 11 Eylül saldırısına tepki olarak öne sürülen politikalara, örneğin "Terörizme Karşı Küresel Savaş" stratejisine zemin oluşturan 4 Yıllık Savunma Raporu- 2001 (Qaudrennial Defence Review 2001) yoğun tartışmaların ürünüydü.

Önceki 3 yıl boyunca ABD'nin ekonomik ve askeri kapasiteleri, küresel egemenliğini koruma stratejileri üzerine, gerek bakanlıklarda, güvenlik kurumlarında, gerekse de düşünce kuruluşlarındaki çalışmalarla oluşturuldu.

Bu süreklilik, belki de 1930'lardan bu yana ilk kez Trump döneminde, kopmuş görünüyor.

Bence bu kopuş, ABD'de devletin işleyişine ilişkin, Uluslararası Hukuk Profesörü Michael J. Glennon'un, "Ulusal Güvenlik ve İkili Hükümet" başlıklı çalışmasında ışık tuttuğu pratiğin, Trump döneminde işlevsizleşmeye başlamış olmasıyla açıklanabilir.

Financial Times gazetesinde Glennon'un çalışmasını irdeleyen Edward Luce'un işaret ettiği gibi, "Gerçek devlet deneyimlerine sahip bir akademisyen olarak Glennon ender bir türü temsil ediyor". 

Glennon uzun yıllar Kongre komisyonlarında, çeşitli bakanlıklarda danışmanlık yapmış, "devleti içerden bilen biri olarak", Amerikan devletinin, İngiliz devletinden aldığı bir "ikili yapılanmaya" "çifte hükümet" (Double Government) kavramıyla dikkat çekiyor.

Bu yapılanmanın bir tarafını CIA, NSA, FBI, Pentagon gibi güvenlik kurumlarının bürokrasisinden oluşan "pratik hükümet", öbür tarafını da seçilmişlerden oluşan her gün halkla yüz yüze olan hükümet oluşturuyor. ABD devletinin işleyişinin istikrarı bu iki kanat arasındaki, esas olarak pratik hükümetin etkinliği altında yaşanan uyuma dayanıyor.

Devlet başkan adayları hem "yeni" politikalarını tasarlarken ve hem de yönetimi devralmaya hazırlanırken, devralacak kadroları belirlerken, bu pratik hükümetin raporlarından, tavsiyelerinden ve kadrolarından yararlanıyorlar.

Aklına estiği gibi yönetim

Gözlemciler, Trump yönetiminin bu raporlara hiç ilgi göstermediğine, dahası yönetime hemen hiçbir hazırlık yapmadan geldiğine, geldikten sonra da "pratik hükümetin" önerilerine, uyarılarına kulaklarını kapatarak, günlük güvenlik raporlarını dahi okumadan, aklına estiği gibi yönetmeyi tercih ettiğine işaret ediyorlar.

Araştırmacı yazar Micheal Lewis'in, Trump'ın yönetimi Obama'dan devralma sürecini sergileyen "5. Risk" (The Fifth Risk-2018) kitabında çok çarpıcı örneklerle anlattığı gibi, "kopuş" daha yönetimi devralma sürecinde başlamış.

Trump seçim kampanyası boyunca devir teslim konusu olacak, bakanlıklara ilişkin programlarla, kadrolarla hiç ilgilenmemiş. 

O zamanki, baş stratejik danışmanı Steve Bannon bile bu konuda "Çok tedirgindim… Bu adam hiç birşey bilmiyordu. Umurunda da değildi" diye düşünüyormuş.

Trump seçildiğinde, ertesi gün, Obama yönetiminden görevliler ellerinde raporlarla, nükleer silahlardan sorumlu enerji bakanlığı da dahil 14 federal bakanlık bürolarında Trump'ın geçiş süreci kadrolarını bekliyorlarmış. O gün kimse gelmemiş ertesi gün ve ondan sonraki gün de.

Bekleyenler, Trump ekibiyle temasa geçtiklerinde, hiçbir hazırlığın söz konusu olmadığını görmüşler. Trump adeta bir hükümeti değil, bir şirketi devralır gibi davranıyormuş. Kapsamlı bir kadro değişikliğiyle yüz yüze kalacağının ayırdında değilmiş. 1 Temmuz 2018'de CNBC, Beyaz Saray'da, kadro bekleyen yüzlerce makamın hala doldurulamadığını aktarıyordu.

En son istifalardan ve kovulmalardan sonra, artık yeni adaylarda belirgin bir isteksizlik görülüyormuş. Örneğin, geçen ay, bir USA TODAY haberi, Beyaz Saray bürokrasisinde boşalan en üst düzey görevler için adı geçen John Ayers, Tucker Carlson gibi birçok önemli ismin yapılan teklifleri geri çevirdiği aktarılıyordu.

Dünyada, aldığı kararlarla en büyük etkiyi yapma kapasitesine sahip, yönetim merkezlerinden birinde Başkanın en iyi kadroları bulmakta giderek zorlanması, bu yıl belki de ikinci sınıf kadrolarla çalışmak zorunda kalacak olması da dünya siyasi arenasına ek bir belirsizlik ve risk unsuru ekliyor.

Kısacası, dış politikada ve güvenlik politikaları alanında sürekliliği güvence altına alan devir teslim pratiğinin, Trump'ın başkan seçilmesiyle birlikte aksadığı, devlet yönetimi geleneğinde, tarzında adeta bir kopuş yaşandığı, bu kopuşun 2019 yılına gelirken daha da derinleştiği söylenebilir.

Şimdi ABD'de ilk defa kendi güvenlik bürokrasisiyle, Merkez Bankası başkanlığıyla kavgalıymış izlenimi veren, yardımcılarının verdiği tavsiyelere kulakları kapalı bir Başkan ve atananların, kovulanların sayısına, gelme ve gitme hızına bakınca, adeta döner kapıya dönmüş ancak yeni kadro bulmakta zorlanan bir hükümet var.

Diğer taraftan bu yıl bu hükümetin gündemi çok yoğun. İçerde bu hükümetin, bütçe alanındaki kilitlenmeyi çözmesi gerekiyor.

Dışardaysa, bu hükümetin bir taraftan, Çin ile ticaret savaşlarını, Afrika'da doğrudan nüfuz alanı rekabetini, Güneydoğu Asya'da askeri çatışma olasılıklarını, diğer taraftan da, eğer doğruysa, Trump ile Rusya arasında var olduğu iddia edilen bağlara rağmen, Ukrayna ve Suriye'de ilişkilerin yönetebilmesi büyük önem taşıyor. 

Ufak bir hatanın tetikleyeceği bir sürecin kısa sürede kontrolden çıkarak tırmanmaya başlaması işten bile değil.

Gündemi bu kadar yoğun bir hükümetin başında Trump var ve onun da kaderini kaderini büyük olasılıkla iki grup gelişme belirleyecek.

'Güvenlik bürokrasisi son umut'

Birinci grup gelişme Washington ve New York'ta ilerlemekte olan soruşturmaların yaratacağı sonuçlara, bunlara bağlı olarak, bir savcının, gelenekleri bir kenara koyarak görevdeki bir başkan için suç duyurusu yapıp yapmayacağına bağlı. Bu konuda, "pratik hükümetin" Trump yönetimine karşı tavrının önemli bir etken olabileceğini düşünmek gerekiyor.

ABD yönetimindeki sorunlar o kadar ağırlaşmış ki, yukarda değindiğim "Çifte Hükümet" kitabının yazarı Prof. Glennan, Le Monde Diplomatique ile yaptığı bir söyleşide ironik bir ifadeyle "Trump'ın aşırılıklarını sınırlamak söz konusu olduğunda, birçok Amerikalı için güvenlik bürokrasisi adeta son umut haline geldi" diyordu.

İkincisi grup gelişme Demokratların Temsilciler Meclisi'ndeki çoğunluğu nasıl kullanacağına bağlı. Demokratların ilk elde, bütçedeki sıkışmayı Meclis çoğunluğunu kullanarak "Trump'ın duvarı" için kaynak çıkartmadan Meclis'te çözmeyi ve topu Cumhuriyetçilerin kontrol ettiği Senatoya atmayı, böylece Trump'la Muhafazakar Partiyi karşı karşıya getirmeyi planladıkları anlaşılıyor.

Fransız Le Monde gazetesinin bir yorumu da Trump'ın özellikle Suriye'den çekilme kararının ardından Mattis'in istifa etmesiyle iyice yalnızlaştığı doğrultusundaydı. 

Kimi yorumculara, örneğin Financial Times'dan Edward Luce'e göre Mueller soruşturması 2019'da çok çarpıcı bir biçimde sonuçlanacak, Trump'ın bu sonuca karşı tavrı Demokratları azletme sürecini başlatmaya zorlayacak. Temsilciler Meclisi, Trump'ın azledilmesi yönünde karar alacak ancak Senato büyük bir olasılıkla Trump'ı aklayacak. 2020 başkanlık seçimlerine, ABD bir "hukuk devleti mi değil mi?" sorusuyla gidilecek.

Amerika'nın en deneyimli gazetecilerinden 83 yaşındaki Elizabeth Drew da New York Times'daki yorumunda "azil sürecinin başlamasının kaçınılmaz" olduğunu, Cumhuriyetçilerin bile, Trump'ın "parti açısından çok büyük bir yük, ülke açısından çok büyük bir tehlike olduğu sonucuna ulaşmaya başlamış olabileceğini" yazıyordu.

Bu yıl, Suriye'den, Ukrayna'ya, Afrika'dan, Afganistan'a, Güney Çin Denizi'ne kadar, büyük güçler arasında jeopolitik rekabet yoğunlaşmaya devam ederken, ABD'de yönetimin, karışık sinyaller vermesine yol açacak biçimde istikrarsızlaşmakta olması dünya barışı açısından iyi bir haber değil.

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar; inançlara saldırı içeren ve doğru imla kuralları ile yazılmamış,ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.