‘Türkiye ile ABD geri dönülmez bir kopuşa gidiyor'
1970'li yıllardan bu yana ilişkileri en kötü seviyeyi gören Türkiye ve ABD'nin yol haritası ne olacak? ABD'nin Türkiye'yi, ekonomisini ve savunma politikasını hedef alan sert yaptırım hamlelerine Ankara nasıl karşılık vermeli?
1970'li yıllardan bu yana ilişkileri en kötü seviyeyi gören Türkiye ve ABD'nin yol haritası ne olacak? ABD'nin Türkiye'yi, ekonomisini ve savunma politikasını hedef alan sert yaptırım hamlelerine Ankara nasıl karşılık vermeli? Prof. Dr. Hasan Ünal, gazeteci Ceyhun Bozkurt ve dış politika uzmanı Özdemir Akbal, konuyu Sputnik'e değerlendirdi.
"ABD'li Rahip davası" olarak bilinen davada "casusluk" ve "terör örgütü adına suç işlemek" ile suçlanan Andrew Brunson'ın yurt dışına çıkış yasağının kaldırılması talebinin reddi üzerine ABD, bir süredir Türkiye'ye yönelttiği sert tehditleri tek tek hayata geçirmeye başladı. Kısa bir süre önce Türkiye'nin uluslararası kuruluşlardan kredi almasını kısıtlayan bir tasarıyı kabul eden Senato şimdi de, Rusya'dan S-400 alan Türkiye'ye karşı, F-35 savaş uçaklarında yaptırım uygulanmasına ilişkin kararı onayladı. Washington ayrıca Türkiye-ABD ilişkileri tarihinde benzeri olmayan ve ABD'nin daha önce Rusya'daki şahıs ve şirketleri hedef alan Magnitskiy Yasası'na benzer bir yaptırımın Türk yetkililere uygulanması yönünde karar aldı. Bu kapsamda, Türkiye Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun ABD'deki mal varlıklarına el konulması öngörülüyor. Bu kararla, ABD vatandaşlarının Gül ve Soylu ile ticaret yapması da yasaklanmış oldu.
Türkiye, henüz bu yaptırım kararına bir yaptırımla karşılık vermese de ABD'nin bu hamlelerinin karşılıksız kalmayacağını duyurdu. ABD'nin Türkiye'yi, ekonomisini ve savunma politikasını hedef alan bu denli sert yaptırım hamlelerine Ankara nasıl karşılık vermeli? Bu yaptırımların sonuçları neler olur? Konuyu Atılım Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Ünal ve dış politika uzmanı Özdemir Akbal ve Gazeteci Ceyhun Bozkurt Sputnik'e değerlendirdi.
‘KIBRIS BARIŞ HAREKATI'NDAN BU YANA EN GERGİN DÖNEM'
Akbal'a göre bu dönem, ABD'nin 36'ıncı başkanı Lyndon B. Johnson, 1964'te dönemin başbakanı İsmet İnönü'ye Türkiye'nin Kıbrıs'a askeri harekât düzenleyeceğinden haberdar olduğunu ve bundan endişe duyduğu yönünde mektup yazdığı ve yine ABD'nin 1974 yılında Kıbrıs Harekâtı sonrası Türkiye'ye silah ambargosu uygulamaya karar verdiği dönemlerden bu yana Türkiye ve ABD arasındaki en gergin dönem:
"Türk-Amerikan ilişkilerinin tarihine bakıldığında 1964 yılındaki Johnson Mektubu ve Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası yaşanan silah ambargosu döneminden sonra en gergin dönem yaşanıyor. ABD vatandaşı rahip Brunson'ın PKK ve FETÖ'ye yardım ettiği iddiası ile tutuklanarak yargılanması, Amerikan idari kadrolarını hayli rahatsız etmiş durumda. ABD'nin Türkiye'ye yaptırım uygulama noktasına kadar gelecek bu politikayı izlemesinin ardında sayılabilecek sebepler arasında Türkiye'nin özellikle Afrin harekâtı sonrası ortaya koyduğu irade ile Washington'ın yakın müttefiki PYD terör örgütünün yaşam alanını hatırı sayılır bir şekilde kısıtlamasını gözden kaçırmamak gerekiyor" yorumunda bulundu.
‘MESELENİN SADECE EVANGELİST GELENEKLE AÇIKLANMASI DOĞRU DEĞİL'
Brunson gerginliğinin yalnızca Evangelist gelenek üzerinden açıklanamayacağının altını çizen Akbal "ABD'nin PYD hususunda yaptığı geniş çaplı askeri ve politik yatırım, Afrin harekâtı sonrası hayli akamete uğramış durumda. Her ne kadar bazı çevreler Türkiye'nin istediğini tam olarak alamadığını ifade etse de ABD'nin de istediğini tam olarak alamadığını görmekte fayda var. Durum böyle olunca Amerikan idaresi iç politikada Suriye hususunda güç kaybediyor görüntüsüne büründü. ABD'de 6 Kasım 2018'de yapılacak ara seçimler de bu hususta önemli bir hale geliyor. Zira iç politikada güçlülük imajı sorgulanan ve şu an için göstergelere göre önemli bir zemin kaybeden Trump idaresi için 435 sandalyeli Temsilciler Meclisi'nin tamamının, 100 sandalyeli Senato'nun ise 35'nin seçimle yenileneceği bir süreç var. Burada kendisini güçsüz gösteren, Rusya Federasyonu ile ABD'nin umduğundan daha iyi ilişkiler kuran Türkiye karşısında yaptırım uygulama çabası aynı zamanda güçlülük imajını da tazeleme çabası olarak gösterilecek. Zira Trump'ın ‘Amerika'yı Yeniden Büyük Yapalım' şeklindeki seçim sloganının unutmamak gerek. Elbette Rahip Brunson'ın ABD'de hayli etkin olan ve Yahudilik ile de yakın etkileşim içinde olan Evangelist geleneğin mensubu olması ABD yönetiminin üst düzey bazı yetkilileri tarafından desteklenmesi açısından da önemli bir durum haline geliyor. Ancak şu noktada bir not düşmek lazım ki gelişmenin sadece bunun üzerinden açıklanması neredeyse imkânsız. Zira ABD idaresinden Evangelist gelenekten gelmeyen yahut bu geleneğe dâhil olsa da söz konusu geleneğin motivasyonları ile hareket etmeyen önemli bir kitle de mevcut" dedi.
‘ABD SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ'NDEN BU YANA TÜRKİYE'Yİ MÜTTEFİK GİBİ DEĞİL SÖMÜRGE GİBİ GÖRDÜ; HESAPLAŞMA KAÇINILMAZDI'
Türkiye-ABD krizini Sputnik'e değerlendiren Atılım Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Ünal ise "ABD'nin iki Türk bakanı da kapsayan yaptırımları, içerik olarak sürpriz olmasa da zamanlama olarak sürpriz oldu. Amerikan yönetiminin hızlı bir şekilde harekete geçip Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanı'nı hedef tahtasına oturtacağını herhalde Türkiye'de bekleyen çok az insan vardı. Ama yapısal açıdan bakıldığında, Türk-Amerikan ilişkileri sürdürülemez düzeye gelmiş durumda. Hemen hemen hiçbir konuda ABD ile aynı fikirde değiliz. Hatta Türkiye açısından çok önemli olan dış politika konularında ABD bizim karşımızda yer alıyor. Buna ABD'nin Kıbrıs meselesinde Türk askerinin adadan çekilmesi konusunda yaptığı baskı, Ege Denizi'nde Türkiye'ye destek vermemesi, Ermeni soykırımı iftiralarında neredeyse hasım tarafta yer alması ve daha da önemlisi PKK ve bununla bağlantılı olan Büyük Kürdistan projesini doğrudan yürütmesi de dahil. Bu örnekler artırılabilir. Ama bütün bu örneklerin yaşandığı göz önünde bulundurulduğunda iki müttefikten bahsetmek mümkün değil. Dolayısıyla böyle bir hesaplaşma zaten kaçınılmazdı. Amerika, Soğuk Savaş döneminden bu yana Türkiye'yi müttefik gibi değil aslında müstemleke (sömürge) gibi görüyor gibiydi. Bunun patlaması kaçınılmazdı" ifadelerini kullandı.
‘TÜRKİYE ABD'YE YAPTIRIM LİSTESİ AÇIKLAMALI VE BUNLARI AŞAMALI OLARAK UYGULAMALI'
ABD'nin bu yaptırımlarla amacına ulaşamayacağına değinen Ünal "Eğer ABD'nin amacı Rahip Brunson'ın iadesi ise, bu politikanın sonucunda bu amacına ulaşamayacak. Çünkü daha farklı bir diplomasiyi denemek yerine böyle bir baskıcı politikaya gitti. Benim tahminim, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, attığı adımlarla Trump'ı da zorlamış oldu. Bu saatten sonra Türk-ABD ilişkilerindeki ciddi kırılmalar öngörülebilir. Türkiye de ABD'ye karşı yaptırım listesi hazırlamalı. ABD, attığı her adımın karşılığını nasıl alacağını bilip ona göre davranmalı. Hemen İncirlik Hava Üssü veya Kürecik Radarı'nı kapatmak yerine bu kozları Türkiye elinde tutmalı. Ancak bütün bunları yaparken Türkiye dağınık giden dış politikasına çeki düzen vermeli. Halen Suriye, Mısır ve İsrail'le kavgalıyken; Suriye yüzünden Rusya ve İran'la ilişkilerde soru işaretleri varken; ABD ile bu mücadeleyi yürütmek çok mümkün değil. Suriye'yle uzlaşmak, Mısır'la köprüleri yeniden kurmak İsrail'le de kavgalı olunsa da düşman olmamak lazım" ifadelerini kullandı.
‘TÜRKİYE ABD'YE ‘S-400'LERDEN VAZGEÇMİYORUM, SEN DE BANA F-35'LERİ VERECEKSİN' DİYEREK KARARLI OLMALI'
Türkiye'nin krizden zararsız çıkmak için ABD karşısındaki kararlılığından ödün vermemesi gerektiğine işaret eden Ünal "Amerika'ya bu tehditlerle yılmayacağımızı göstermemiz lazım. Türkiye ‘Ben S-400'leri alacağım, sen de bana F-35'leri de vereceksin' şeklinde kararlı olmalı. Vermezsen de şu şu yaptırımları uygularım, Rusya'yla ortak uçak üretimi anlaşması yaparım. Benden bölgedeki hiç bir askeri girişiminde destek alamazsın' demeli. Amerika'yla satranç oynamalı. Amerika, satrançta çok hızlı dağılan bir ülkedir. İran'la da aynı şeyi yaşadılar. Trump, İran Cumhurbaşkanı'yla kayıtsız şartsız görüşürüm derken; İran şartlarını ortaya koydu. ABD zordan anlar. Zoru gördüğünde de makul davranır. Bunu yapmazsak devlet olma niteliğimizi kaybederiz, İran konusunda ABD'nin bizi sıkıştırmasının önünü açarız" dedi.
‘TÜRKİYE VE ABD DÖNÜLMEZ BİR YOLA GİRDİ'
Gazeteci Ceyhun Bozkurt ise, Türkiye ile ABD'nin geri dönülmez bir yola girdiğine işaret etti.
Bozkurt "Son yaptığımız konuşmada yaptırım kararının zor olduğunu, alınması durumunda ise artık Türkiye ile ABD'nin geri dönülmez bir yola gireceğini söylemiştik. Arka arkaya gelişmeler yaşandı. Önce ABD'li Rahip Andrew Brunson'ın serbest bırakılmaması gerekçesiyle iki bakan hakkında karar alındı. Ardından ABD Senatosu, Türkiye'ye karşı, F-35 savaş uçaklarında yaptırım uygulanmasına ilişkin tasarıyı onayladı. Bunun gerekçesi Türkiye'nin Rusya'dan S-400 alması" ifadelerini kullandı.
‘ABD'NİN BRUNSON ISRARI, BRUNSON'IN RAHİP DEĞİL İSTİHBARAT YETKİLİSİ OLDUĞUNU GÖSTERİYOR'
Osmanlı döneminden bu yana Türkiye topraklarına "Brunson gibi çok sayıda din adamı görünümlü istihbarat yetkililerinin gönderildiğine işaret eden Bozkurt "Rahip Brunson üzerinde bu kadar duruluyorsa, demek ki bu adam sadece bir Rahip değil. Gerek Osmanlı'nın son dönemi gerek Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Brunson gibi yabancı din adamı görünümlü çok sayıda istihbarat görevlisi karşımıza çıkmıştı. Bunların ağırlıklı bir şekilde çatışma ve gerilimlerin olduğu bölgelerde, yani Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Doğu Anadolu Bölgesi ve Irak'ın kuzeyinde faaliyet yürüttükleri saptanmıştı. Yine Ermeni meselesi, Bulgaristan'ın Osmanlı'dan kopuşu gibi konularda da Brunson'ın geçmişteki benzerlerinin rolü çok büyüktü" dedi.
‘TÜRKİYE, NATO ÜYELİĞİNİ DE ÜLKEDEKİ AMERİKAN VARLIĞINI DA SORGULAYACAKTIR'
Türkiye ile ABD temel politikalarda ciddi bir gerilim yaşadığna da işaret eden Bozkurt "Sürekli aktardığımız üzere, Rusya ile ilişkilerini geliştiren, PKK/PYD, FETÖ, DAEŞ (IŞİD) gibi terör örgütleriyle mücadele eden, Doğu Akdeniz ve Ege'de Yunanistan ve Rumlara karşı ulusal çıkarları korumaya çalışan, Suriye ve Irak'ın toprak bütünlüğünü savunan, İran'a yönelik saldırganlığa karşı duran bir Türkiye var. ABD ise bu konularda tam karşı mevzide yer alıyor. Yaptırım konusu, baskı ile Türkiye'nin gardını düşürme amacı taşıyor. Zayıflatılacak Türkiye, kendini savunamaz hale gelir. Özetle, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler, Washington yönetiminin geçmişte hedef aldığı ülkelere bu tür uygulamalar yaptığı göz önüne alındığında geri dönülmez bir şekilde kopuşa gidiyor. Önümüzdeki dönemde iki ülke arasındaki ilişki tarif edildiğinde ‘müttefik', ‘dost' gibi tanımlar kullanılamayabilir. Ek olarak Türkiye'de NATO üyeliği, askeri üslerdeki Amerikan varlığı gibi konular da sorgulanacaktır" diye ekledi.
YORUM YAZ