Türkiye'nin enerji planı: Güneş hedefte ama kömüre devam
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Türkiye Ulusal Enerji Planı ve Hidrojen Teknolojileri Stratejisi ve Yol Haritası'nı açıkladı.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, önceki gün düzenlediği basın toplantısında Türkiye Ulusal Enerji Planı ve Hidrojen Teknolojileri Stratejisi ve Yol Haritası'nı açıkladı.
Dönmez, “Türkiye Yüzyılı ile birlikte enerjide yeni bir döneme girildiğini” söyleyerek 2053 net sıfır emisyon hedefi çerçevesinde hazırlanan Ulusal Enerji Planı’nın hem ekonomik büyümeyi destekleyeceğini, hem de yeşil enerji dönüşümünü “bir üst merhaleye” taşıyacağını belirtti.
Bu yönde planın ayrıntılarını veren Dönmez, önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin enerji üretim ve tüketiminde artış olacağını, bunun büyük kısmının yenilenebilir kaynaklardan geleceğini söyledi.
Dönmez, 2035 yılına kadar enerji tüketiminde yaklaşık yüzde 39,5’lik artış öngörüldüğünü, 2020 yılında birincil enerji tüketimi içerisinde yüzde 16,7’lik paya sahip olan yenilenebilir enerji kaynaklarının ise 2035 yılında yüzde 23,7 bandına yükseleceğini belirtti.
Yenilenebilir enerji dönüşümünü detaylandıran Dönmez, “2035 yılında güneş kurulu gücümüzü 52 bin 900, rüzgar kurulu gücümüzü 29 bin 600, hidroelektrik kurulu gücümüzü 35 bin 100, jeotermal ve biyokütle kurulu gücümüzü 5 bin 100 megavata çıkaracağız” dedi.
Dönmez, elektrik depolayan bataryalar üzerinde de çalışmalar yapılacağını söyledi.
Açıklamada iklim uzmanlarının bir süredir talep ettiği kömür ve fosil gazdan tam çıkış yönünde bir karar olmaması dikkat çekti.
Avrupa’da kömüre yeniden dönüşün söz konusu olduğunu söyleyen Dönmez, Türkiye’de “mevcut kömür santrallerinin piyasadaki rekabet kurallarına göre teknik ve ekonomik ömrünü tamamlayana kadar üretimlerine devam edeceğini” söyledi, kömür santrallerinin enerji üretim oranlarının azalmasının ise temiz enerji ve elektrik depolama teknolojileri ile belirleneceğini ifade etti.
Aynı zamanda Türkiye’nin “doğal gaz merkezi olma yolunda önemli adımlar attığı” ifade edildi.
Öne çıkan bir diğer konu ise nükleer enerji kullanımı oldu.
Dönmez, Türkiye’de 2030 yılına kadar nükleerden üretilecek elektriğin, toplam üretimin yüzde 11,1 seviyesine ulaşacağını bildirdi.
Nükleer santrallerin yanı sıra SMR adıyla bilinen küçük ve orta boylu modüler reaktör kullanımının da gündemde olacağı belirtildi.
COP27 iklim hedefinden daha olumlu bakılıyor
İklim politikalarını takip eden uzmanlar ve kampanyacılar yeni planın 2053 net sıfır patikasıyla uyumlu olmadığını söylese de plana Kasım ayında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın açıkladığı güncellenmiş iklim hedefinden daha olumlu yaklaşıyor.
Bu iklim hedefi Türkiye için 2030’a kadar emisyonlarda yüzde 33 civarında artış ve ancak 2038’den itibaren net düşüş öngörüyordu.
Uzmanlar öte yandan sürdürmesi oldukça maliyetli olan kömür enerjisinden henüz tam anlamıyla çıkılmamasının, özellikle ekonomisi fosil yakıtlara bağlı olan, enerji dönüşümünden etkilenecek sektörlerin mağdur olmasını engellemek yerine “kaderlerini son dakikaya bıraktığını” ifade ediyor.
BBC Türkçe’ye görüş veren Kömürün Ötesinde Avrupa Kampanyacısı Duygu Kutluay, “2053 yılına kadar karbon emisyonlarını sıfırlamayı düşünen Türkiye’nin hala yeni fosil yakıt yatırımları planlaması, ülkenin karbonsuzlaşma niyetiyle enerji planlaması arasında bir kopukluk olduğunu gösteriyor” diyor ve sözlerine şöyle devam ediyor:
“Türkiye, planlamalarında hala kömüre yer varmış gibi yaparak, yenilenebilir enerjiye geçişin yaratacağı ekonomik, istihdam ve teknolojik faydaların toplumun geneline yayılmasını engelliyor, kamu kaynaklarının bu atıl yatırımları ayakta tutabilmek için israf edilmesinin önünü açıyor.
"Planda, 2035’e kadar elektrik sistemini karbonsuzlaştırmak ve elektrifikasyonu hızlandırmaya odaklanmak yerine, karbonsuzlaşmayı henüz mevcut olmayan ama 2035 sonrasında mucizevi şekilde hızla devreye gireceği düşünülen karbon yakalama teknolojilerine ve riskli nükleer santrallere bırakılıyor.”
Türkiye’nin güncellenmiş iklim hedefini Kasım ayında Mısır'ın Şarm El Şeyh kentinde düzenlenen COP27 iklim zirvesinde açıklayan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Türkiye’nin 2053 net sıfır yolunda, 2030 için belirlediği yüzde 21 emisyon azaltım hedefinin yüzde 41’e yükseltildiğini, en geç 2038’de emisyonların zirveye ulaşacağını ve 2030 yılına kadar 700 MtCO2e (milyon ton karbondioksit eşdeğeri) olmasının hedeflendiğini bildirmişti.
Ancak uzmanlar, bu hesaplamanın hiç önlem alınmadığı takdirde meydana gelecek karbon emisyonu miktarından yola çıktığı için yanıltıcı olduğunu, azaltım değil “artıştan azaltım” sözü verildiğini kaydetmişti.
Uzmanlar, Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefine ulaşabilmesi için 2030’a kadar en az yüzde 35 mutlak emisyon azaltımı hedeflemesi ve emisyonların 340 mtCO2e’e inmesi gerektiğini söylemişti.
Güçlü güneş hedefi ama karbondan çıkış yok
BBC Türkçe için Ulusal Enerji Planı’nı değerlendiren Avrupa İklim Eylem Ağı, İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Özlem Katısöz, planın “zayıf da olsa karbonsuzlaşma sinyali verdiğini, ancak yeni kurulacak kömür ve gaz santrallerinin piyasaya yanlış mesaj gönderdiğini” düşünüyor.
Katısöz, “Plan güçlü bir güneş hedefi sunarken yetersiz bir rüzgar ve batarya hedefi vererek yenilenebilir kaynaklara dayalı enerji dönüşümü perspektifini zayıflatmış. Planın 2035-53 dönemi için öngördüğü nükleer santral kapasitesi ise maliyet, risk ve dışa bağımlılık dışında bir şey önermiyor” diyor.
Açık bir şekilde ifade etmemekle birlikte planın “2053’e kadar 35-40 gigawatt, yani 7-8 yeni nükleer santral kurmayı öngördüğünü” söyleyen Katısöz, “elektrik sektörünü karbonsuzlaştırma hedefini nükleerle çözmeye çalışmanın çevre ve güvenlik risklerini de göz ardı ettiğini, diğer taraftan rüzgar ve güneş gibi kaynakların sisteme girişini zorlaştırdığını ve maliyeti artırdığını” düşünüyor.
Katısöz, “Hesaplamalarımıza göre sadece Akkuyu Nükleer Santrali bile elektrik üretim maliyetini yüzde 9 oranında artırıyor” diyor.
Öte yandan dünyada kömürlü termik santrali finansmanının neredeyse tamamen sona erdiğini söyleyen Katısöz, açıklanan planda hala 3,2 gigawatt değerinde termik santrali, 10 gigawat değerinde ise yeni gaz santrali kurulmasının teklif edildiğini belirtiyor.
Planda paylaşılan verilerden hesaplama yaptığını belirten Katısöz, “Kömür ve gaz santrallerinin kapasite kullanımının 2035’te yüzde 30’lara kadar indiğini” aktarıyor, “Bu durumda ya santrallerden bazıları kapanacak ya da piyasa şartlarında ayakta durmaları için kamu kaynakları ile desteklenecek. İkisi de ciddi riskler içeriyor. Eğer bir politika kararı verilmeden santraller piyasa mekanizmaları ile devre dışı kalırsa, santral çalışanları güvencesiz ve plansız şekilde istihdam dışı kalacak ve yöre ekonomileri plansız çıkıştan olumsuz etkilenecek” diyor.
İklim alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının 2021 yılı Kasım ayında yayımladığı “Kömürden Çıkış 2030” adlı çalışmada ‘net sıfır’ emisyon vizyonuna uygun olarak 2035 kadar yüzde 80 civarında bir emisyon azaltımının mümkün olduğu hesaplanmıştı.
Uzmanlar ufak bir ilerleme kat edilse de henüz gerekli adımların atılmadığı konusunda hemfikir.